Türkiye’de 2012 yılında 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile hukuk dünyamıza giren ARABULUCULUK mevzuatının tanıtım çalışmaları, Arabulucuların eğitimi, sınavı ve sisteme katılmaları, hukuk uyuşmazlıklarının iradi olarak Arabuluculuk yöntemi ile çözümlenmeye başlaması, Arabuluculuk Dernekleri ile Arabuluculuk Merkezlerinin kurulması, 2018 yılından sonra İş Hukuku, Ticaret Hukuku, Tüketici Hukuku ile en son olarak da Kira Hukuku uyuşmazlıklarının Dava Şartı olmasıyla Arabuluculuk 10 yıldır uygulanmaktadır. Bu süre zarfında yaklaşık 5 milyon hukuk uyuşmazlığının Arabuluculuk sisteminin kapısını çaldığı, anlaşma oranlarının %70 ortalamasında olduğu görülmektedir. Bu istatistik oranlarında belirtmek gerekir ki iradi Arabuluculuk çözüm yolunda anlaşma oranı çok daha fazla olmaktadır. Ancak dava şartı Arabuluculuk uygulamalarında çözüme kavuşma konusunda Arabulucularımız ile taraf vekillerine daha fazla görev düştüğü anlaşılmaktadır. Dünya uygulamalarına göre ülkemizde Arabuluculuk uygulamalarının başarılı olduğu açıklıkla söylenebilir. Burada Adalet Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün ve Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nın üstün çaba ve gayretlerinin de altını çizmek gerekecektir.
Rekabet Kurulu, 21.04.2022 tarihli ve 22-18/300-133 sayılı kararıyla; spor ayakkabı, spor giyim ve spor aksesuarları alanlarında faaliyet gösteren Adidas Spor Malzemeleri Satış ve Pazarlama Anonim Şirketi (Adidas)’nin, “yetkili satıcısı olarak faaliyet gösteren mağazalarda ürünlerin perakende satış fiyatına müdahale ettiği ve uygulamaları ile 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’u ihlal ettiği” iddialarına ilişkin olarak yürütülen önaraştırma sonucunda, başvurucunun şikâyetini reddederek Adidas hakkında soruşturma açılmamasına karar vermiştir.
Pay sahipleri TTK m.438 uyarınca haklarının kullanılabilmesi için gerekli olduğu takdirde ve bilgi alma veya inceleme hakkı daha önce kullanılmışsa, özel denetimle belirli konuların incelenmesini gündemde olmasa dahi genel kurulda talep edebilir. Genel kurul istemi onaylarsa, şirket veya her bir pay sahibi otuz gün içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden bir özel denetçi atanmasını isteyebilir. Genel kurulun onaylamaması halinde bazı paydaşların özel denetçi atanması için asliye ticaret mahkemesinden talep etme hakkı bulunurken bazılarının bulunmaz.
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinde; belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak, rekabeti sınırlama taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmaların, uyumlu eylemlerin ve teşebbüs birliklerinin bu doğrultudaki karar ve eylemlerinin hukuka aykırı ve yasak olduğu hükme bağlanmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında bu hallere örnekler sayılarak, a bendinde; “mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kâr gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesi” nin Kanun’un 4. maddesindeki yasak kapsamında olduğu belirtilmiştir. Buna göre, yeniden satış fiyatının tespit edilmesi, 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesi kapsamında yasaktır.
Halka arz kavramı 6367 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu m.3-f’te açıklanmıştır, bu tanıma göre kavram “sermaye piyasası araçlarının satın alınması için her türlü yoldan yapılan genel bir çağrıyı ve bu çağrı devamında gerçekleştirilen satışı” ifade eder. Geniş kitleler tarafından hisse senedi alışı üzerinden yapılan halka arz yeterli seviyede denetlenmezse suistimallere açık olur. Nitekim finansal hayata yeni dahil olan ve yeterli regülasyonlara tabii kılınmamış kripto para piyasasında yeni bir fonlanma türü olarak halka arz benzeri ICO (Initial Coin Offering) sistemi birçok kez suistimal edilmiştir, birçok insan mağdur olmuştur.
Rekabet Kurulu, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin ihlal edilip edilmediğinin tespiti amacıyla Beypazarı İçecek Pazarlama Dağıtım Ambalaj Turizm Petrol İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile Kınık Maden Suları A.Ş. hakkında açtığı soruşturmada, her iki soruşturma tarafınca yapılan aktif işbirliği başvurusunu kabul ederek, teşebbüslere verilecek idari para cezalarında “Kartellerin Ortaya Çıkarılması Amacıyla Aktif İşbirliği Yapılmasına Dair Yönetmelik” (Aktif İşbirliği, Pişmanlık Yönetmeliği) kapsamında indirim uygulanmasına karar vermiştir. Bununla beraber, soruşturma süreci devam ederken her iki soruşturma tarafı da “Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar ile Hâkim Durumun Kötüye Kullanılmasına Yönelik Soruşturmalarda Uygulanabilecek Uzlaşma Usulüne İlişkin Yönetmelik” (Uzlaşma Yönetmeliği) kapsamında uzlaşma talebinde bulunmuştur. Uzlaşma taleplerinin Kurul tarafından kabul edilmesi üzerine yürütülen uzlaşma süreci sonucunda; soruşturma, her iki teşebbüs bakımından da uzlaşma ile sonlandırılmış ve anılan teşebbüsler tarafından rakip teşebbüsle güncel ve geleceğe dönük fiyat bilgilerine, fiyat değişim tarihlerine, zamlı fiyatlara ilişkin bilgi değişiminde bulunularak fiyat tespit etmek ve dolayısıyla kartel kurmak suretiyle 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ihlal edildiğine hükmedilerek, uzlaşma neticesinde Kurul tarafından teşebbüslere verilecek idari para cezalarında indirim uygulanmıştır.
İİK’nın 24. maddesinin 4. fıkrasındaki “taşınır malın değeri ilamda yazılı olmadığı” düzenlemesi anlamında ilamda ziynet eşyalarına ilişkin değerlerin yazılı olduğunun kabul edilebilmesi için "taşınır malın aynen teslimine, bulunamazsa bedeli olan şu kadar liranın ödenmesine" şeklinde terditli bir hüküm kurulması gerekir. Ancak takip dayanağı ilamda sadece aynen iadeye hükmedilmiş olup, bulunamadığı takdirde ne kadar lira bedelin tahsil edileceğine hükmedilmemiş, terditli bir hüküm kurulmamıştır. İlamda gösterilen değerler ise harcın hesaplanması için gösterildiğinden taşınır malın değeri ilamda yazılı sayılamaz.
Hukukumuzda aile konutu özel bir konuma sahiptir ve kanun koyucu aile konutu üzerindeki tasarruf yetkisini yasa ile sınırlandırmıştır. Buna göre, aile konutu olarak kullanılmak üzere kiralanan taşınmazlarda kiracı, eşinin açık rızası olmadıkça kira sözleşmesini feshedemez. Tahliye taahhütnamesi de kira sözleşmesinin feshi niteliğinde bir işlemdir. Bu bağlamda diğer eşin açık rızası olmadıkça kiracı eş tahliye taahhüdünde bulunamaz. Dolayısıyla kiralananın aile konutu olması halinde kiracı olmayan eşin açık rızası veya onayı gereklidir, aksi takdirde o tahliye taahhütnamesi geçersiz kabul edilecektir . Ayrıca bir konutun aile konutu olarak kabul edilebilmesi için tapuda buna ilişkin bir şerhin bulunması şart değildir. Tapuda buna yönelik bir şerhin bulunması ancak bildirici nitelik taşır. Bu nedenle tahliyeye konu konutun “aile konutu” olarak kullanıldığı ileri sürüldüğünde, taraflara durumun tespiti için dava açmak isterlerse süre verilmeli (bu davada görevli mahkeme aile mahkemesidir) ve eğer taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığı tespit edilirse tahliye taahhütnamesinin geçersiz olduğu yönünde hüküm kurulmalıdır. Yargıtay’ın yaklaşımı da bu yönde olmakla birlikte içtihat birliğinin sağlandığının söylenmesi zor görünmektedir.
Haksız tahrik kurumu TCK’da genel hükümler içerisinde kusurluluğu etkileyen haller başlığı altında düzenlenmiş olup bir çeşit kusuru azaltan nedendir. Haksız Tahrik, TCK’nin 29.maddesinde’’ Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.’’ şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla haksız tahrik, genel hükümler başlığı altında düzenlenen bir kusuru etkileyen neden olarak düzenlendiği için bazı istisnai suç tipleri dışında elverdiği ölçüde tüm suç tipleri için uygulanma kabiliyetine sahiptir.
Anayasa Mahkemesi’nce; iletişim, veri depolama, üretim ve pazarlama gibi alanlardaki teknolojik gelişim ve dönüşüm gözetildiğinde rekabet ihlallerinin teşebbüslerin iç yapıları ve piyasa gücü gibi veriler üzerinde uzman incelemesi yapılmaksızın ortaya çıkarılması mümkün olmadığından, Bu durum teşebbüsler bünyesinde bulunan defter, kayıt, belge ve elektronik verilerin elde edilmesini ve değiştirilemeyecek ya da ortadan kaldırılamayacak şekilde saklanmasını gerektirdiğinden, kuralla öngörülen sınırlamanın bu amaca ulaşma bakımından gerekli olma kriterini de sağladığı değerlendirilmiştir. Öte yandan çoğu kez, inceleme sırasında elde edilen defterler, fiziki ve elektronik ortam ile bilişim sistemlerinde bulunan her türlü veri ve belgeler dışında, rekabet ihlallerinin ortaya çıkarılması açısından elde edilebilecek gerçeğe uygun, delil zinciri korunmuş başkaca delil bulma imkânı mevcut olamayabilmektedir. Dolayısıyla bunların kopyalarının ve fiziki örneklerinin alınabilmesi gerekebilecektir.
TTK 365.maddede düzenlendiği üzere anonim şirket, yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunur. Ayrıca yönetim kurulu üyeleri TTK 369.madde uyarınca görevlerini ‘tedbirli bir yöneticinin özeniyle’ yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar. Bununla beraber, yönetim kurulu üyelerinin şirket aleyhine işlemlere girmesi mümkündür. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen temel düzenleme olan TTK 553/1 hükmüne göre ‘’ Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.’’ Belirtmek gerekir ki yöneticilerin sorumlu tutulabilmesi için illaki şeklen seçilmiş ve atanmış yönetim kurulu üyesi olmaları gerekmez. Şeklen yönetici olmasa da fiilen yönetici olan kişiler de bu madde uyarınca sorumludur. Maddedeki ‘yöneticiler’ ibaresi de bunu destekler. Kanımızca, bu sorumluluğun şartları tazminat hakkı doğuran diğer hukuki düzenlemelerden farkı olmadığı için haksız fiil hükümlerine göre belirlenmelidir. Bu şartlar hukuka aykırı davranış, kusur, illiyet bağı ve zarardır.
Hızlı Tüketim Malları (HTM) perakendeciliği, tedarikçiler tarafından sağlanan hızlı tüketime konu nihai ürünlerin çeşitli yollar ile son kullanıcı olan tüketicilere ulaştırılmasını sağlayan faaliyetlerin bütününü ifade etmektedir. HTM perakendeciliği, sağladığı istihdam olanakları ve ekonomiye yaptığı doğrudan ve dolaylı katkılar sebebiyle Türkiye’de ve dünyada hizmet sektörünün en önemli kollarından birini teşkil etmektedir. Öte yandan tedarik zincirinin her aşamasında oluşturduğu katma değer ile lojistik, enerji, finans, e-ticaret gibi pek çok sektörler etkileşime geçmekte ve çeşitli iş birimlerini de desteklemektedir.
Yargıtay munzam zarar hakkında, "...munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Başka bir anlatımla, temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar..."1"...borçlu temerrüde düşmeden borcunu vadesinde ödemiş olsa idi, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda oluşan durum arasındaki farkın temerrüt faizi ile karşılanamayan bölüme isabet eden zarar...",2" munzam zarar, geçmiş günler faiziyle karşılanmayan zarardır..”3. şeklinde tanımlar vermektedir.
Temel ve evrensel bir hak olarak Adil yargılanma hakkı 1982 Türk Anayasasında madde 36’da düzenlenmiştir. Madde 36: Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
karşımıza çıkmaktadır. Gizliliğin ön planda olması, uyuşmazlığın alanında uzman hakemlerce daha kısa sürede çözüme kavuşturulacak olması, tarafların daha esnek usul kurallarını uygulayabilmesi tahkim yargılamasının günden güne yaygınlaşmasının başlıca nedenleridir. Tarafların, aralarında çıkabilecek uyuşmazlıklara ilişkin tahkim iradelerinin tereddüde yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması çok önemlidir. Bunun için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 412. Maddesinde tahkim anlaşmasının geçerlilik şekli münhasıran düzenlenmiştir. Ayrıca hukukumuzda kural olarak “iki tarafın iradelerine tabi olmayan” ve “taşınmazın aynına ilişkin olmayan” uyuşmazlıklar tahkime elverişli olarak kabul edilmiştir. Tahkime elverişli uyuşmazlıkların belirlenmesinde yargı uygulaması da önemli bir role sahiptir. Hangi uyuşmazlıkların tahkime elverişli olduğu yargı kararlarıyla şekillenmektedir.
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un “Bilgi İsteme” başlıklı 14. maddesinde, Rekabet Kurulu’nun, bu Kanun’un kendisine verdiği görevleri yerine getirirken, gerekli gördüğü her türlü bilgiyi tüm kamu kuruluşları ile teşebbüslerden ve teşebbüs birliklerinden isteyebileceği hükme bağlanmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında, Kurul tarafından kendisinden bilgi istenen tüm bu makamlar ile teşebbüsler ve teşebbüs birliklerinin yetkililerinin, Kurul’ca istenen bu bilgileri, Kurul’un belirleyeceği süre içerisinde vermekle yükümlü oldukları düzenlenmiştir.
Kanun yollarını; olağan ve olağanüstü kanun yolları olmak üzere iki başlık altında incelemek mümkündür. İlk derece mahkemesinin kararı kesinleşmeden önce başvurulabilecek kanun yolu olağan kanun yoludur. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi kararları kesinleştiğinde, kesinleşen kararlara karşı olağan kanun yollarına başvurmak mümkün değildir. Kesinleşen mahkeme kararlarına karşı başvurulabilecek yol ise olağanüstü kanun yolu olarak adlandırılmaktadır. İlk derece mahkemesi kararının kesinleşmesi farklı şekillerde olabilmektedir. Olağan kanun yollarının tüketilmesi veya olağan kanun yollarına hiç başvurulmamış olunması ile ilk derece mahkemesi kararı kesinleşeceği için ancak bu takdirde olağanüstü kanun yollarına başvurulabilmektedir. Olağanüstü kanun yolları, kanun yararına bozma ve yargılamanın iadesinden ibarettir.
Günümüzde ekonomilerin işleyişini ve yönlendirilmesini doğrudan etkileyen Anonim şirketlerin faaliyetlerinin kesintiye uğramaması için yönetim kurulunun ve yönetim kurulu üyelerinin şirket içindeki konumlarının, haklarının ve yetkilerinin kapsamlı bir şekilde ortaya konulması önem arz etmektedir. Çünkü Anonim Şirketlerde yönetim kurulu; yönetim ve temsil faaliyetlerini yerine getirmektedir. Şirket adına hak kazanılan ve borç altına girilen işlemler de yönetim kurulu tarafından gerçekleştirilmektedir. Diğer bir deyişle, yönetim kurulu pay sahiplerinin malvarlığını yönetmek ve anonim şirketi temsil etmek gibi idari konularda kanunen yetkili kılınmıştır.