Anonim şirkette sona erme sebepleri genel sona erme sebepleri ve özel sona erme sebepleri olarak ikiye ayrılır. Özel sona erme sebeplerinden olan ‘haklı sebeple fesih’ 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ nun 531. maddesinde “Sona Erme ve Tasfiye” bölümünde yer alan “Haklı Sebeplerle Fesih” başlığında düzenlenmiştir. Anonim şirketin haklı sebeple feshi, kanun koyucu tarafından anonim şirketlerde hakim durumunda olmayan, azınlık pay sahiplerine tanınmış en kuvvetli haklardan biridir. Azınlık pay sahipleri bu haklarını kullanmak için mahkemeden fesih talebinde bulunurlar, yani dava açarlar. Davanın öncelikli talebi şirketin feshidir. Davanın davacı tarafı kanun maddesine göre ‘sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri’ ve davalı da anonim şirket tüzel kişiliğidir. Bu oranda paya, bir pay sahibinin sahip olması şart değildir. Birden fazla pay sahibi de bir araya gelerek söz konusu oranı sağlayabilir.
Hukuk düzenimize göre velayet hakkına sadece anne ve baba sahiptir. TMK m. 335’e göre velayet hakkı, yasal sebepler olmadıkça anne ve babadan alınamaz. Anne ve baba çocuğun menfaatini korumak ile yükümlü ve bu konuda haklara sahiptir, ancak anne ve babanın çocuğun menfaatini koruyamadıkları durumlarda hakim de çocuğun menfaatini koruma yetkisine ve yükümlülüğüne sahiptir. Hakimin velayete ilişkin takdirinin oluşmasında temel ilke, çocuğun üstün yararıdır. Diğer bütün ilke ve faktörler bu ilke çerçevesinde ele alınmaktadır. Hakim, çocuğun üstün yararı ilkesi gereği öncelikle bunun aile içinde sağlanması yönünde karar verecektir, ancak buna imkan kalmamışsa anne ve babanın velayet hakkını amacına uygun kullanmaması, çocuğun korunması için kanunun öngördüğü önlemlerin yeterli olmaması durumunda TMK m. 348’e göre velayetin kaldırılması gibi daha ağır önlemlere başvurulur. Bunun için de TMK m. 348’de sınırlı sayıda sayılmış şartlardan biri gerçekleşmelidir. Velayetle ilgili kararlar kesin hüküm oluşturmadığı gibi, velayetin kaldırılması kararı da hiçbir şekilde kesinlik teşkil etmez. Bu nitelikli koruma önlemi, ancak çocuğun yararlarının gerektirdiği sürece devam edilir.
TMK'nın 193. maddesi ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanı tanınmış olmakla birlikte TMK'nın 194. madde hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, “aile birliğinin” korunması amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun ipotek edilmesi gibi tek başına bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir.
Üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından bir mal veya hizmetin satış fiyatında fahiş artış yapılamaz. Üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından piyasada darlık yaratıcı, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozucu faaliyetler ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyici faaliyetlerde bulunulamaz. Fahiş fiyat artışı: Olağanüstü hal, afet ve ekonomik dalgalanma dönemleri ile diğer acil durumlarda üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından satışa sunulan ve kamunun beslenme, sağlıklı yaşama ve korunma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için zorunlu olan mal ve hizmetlerin fiyatında girdi ve diğer üretim maliyetlerindeki artış gibi haklı bir sebebe dayanmaksızın yapılan aşırı ve adil olmayan artışı ifade eder.
TTK m. 493/1’e göre anonim şirket esas sözleşmede öngörülmüş bir önemli sebebi (haklı sebebi) ileri sürerek pay devrine onay vermeyi reddedebilir. Buna göre anonim şirket önemli sebep dışında bir sebebi ileri sürerek onay vermeyi reddedemez ayrıca şirketin devrini engellemek için her türlü sebebi de önemli sebep olarak esas sözleşmeye ekleyemez. Bu önemli sebebin pay sahipleri çevresinin bileşimine ilişkin esas sözleşme hükümleri, şirketin işletme konusu veya işletmenin ekonomik bağımsızlığı yönünden onayın reddini haklı gösteriyor olması gerekmektedir. Kanunda sayılan önemli sebepler sınırlı sayıda değildir. Bu doğrultuda pay devrinin reddi sebepleri esas sözleşmede açık ve somut bir şekilde belirtilmelidir.
Tahkime elverişli uyuşmazlıklar zorunlu olarak veya tarafların anlaşması durumunda ihtiyari olarak tahkimde görülebilir. Tahkime elverişli olan ve tahkimde görülecek uyuşmazlıklarda 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 2. maddesinde belirtilen yabancılık unsurunu barındırmayanların dahil olduğu sürece iç tahkim denir ve süreç HMK’nın 407-444 maddelerinde öngörülen kurallara tabidir. İç tahkim sürecinin tamamlanmasıyla varılan hakem kararları aleyhine HMK m. 439 gereği iptal davası açılabilir ancak iptal davasının kabulü için gereken koşullar maddede sayılmıştır ve çoğaltılamaz, iptal davasında hakem kararları esastan incelenemez. Dava hakem kararının veya tavzih, düzeltme ya da tamamlama kararının taraflara bildirildiği tarihten itibaren tahkim yeri bölge adliye mahkemesinde bir ay içerisinde açılmalıdır. İptal davası açılması hükmün icrasını durdurmaz. Ancak teminat gösterilmek suretiyle icrai işlemler durdurulabilir. Karar temyize tabiidir.
Türkiye’de 2012 yılında 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile hukuk dünyamıza giren ARABULUCULUK mevzuatının tanıtım çalışmaları, Arabulucuların eğitimi, sınavı ve sisteme katılmaları, hukuk uyuşmazlıklarının iradi olarak Arabuluculuk yöntemi ile çözümlenmeye başlaması, Arabuluculuk Dernekleri ile Arabuluculuk Merkezlerinin kurulması, 2018 yılından sonra İş Hukuku, Ticaret Hukuku, Tüketici Hukuku ile en son olarak da Kira Hukuku uyuşmazlıklarının Dava Şartı olmasıyla Arabuluculuk 10 yıldır uygulanmaktadır. Bu süre zarfında yaklaşık 5 milyon hukuk uyuşmazlığının Arabuluculuk sisteminin kapısını çaldığı, anlaşma oranlarının %70 ortalamasında olduğu görülmektedir. Bu istatistik oranlarında belirtmek gerekir ki iradi Arabuluculuk çözüm yolunda anlaşma oranı çok daha fazla olmaktadır. Ancak dava şartı Arabuluculuk uygulamalarında çözüme kavuşma konusunda Arabulucularımız ile taraf vekillerine daha fazla görev düştüğü anlaşılmaktadır. Dünya uygulamalarına göre ülkemizde Arabuluculuk uygulamalarının başarılı olduğu açıklıkla söylenebilir. Burada Adalet Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün ve Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nın üstün çaba ve gayretlerinin de altını çizmek gerekecektir.
Rekabet Kurulu, 21.04.2022 tarihli ve 22-18/300-133 sayılı kararıyla; spor ayakkabı, spor giyim ve spor aksesuarları alanlarında faaliyet gösteren Adidas Spor Malzemeleri Satış ve Pazarlama Anonim Şirketi (Adidas)’nin, “yetkili satıcısı olarak faaliyet gösteren mağazalarda ürünlerin perakende satış fiyatına müdahale ettiği ve uygulamaları ile 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’u ihlal ettiği” iddialarına ilişkin olarak yürütülen önaraştırma sonucunda, başvurucunun şikâyetini reddederek Adidas hakkında soruşturma açılmamasına karar vermiştir.
Pay sahipleri TTK m.438 uyarınca haklarının kullanılabilmesi için gerekli olduğu takdirde ve bilgi alma veya inceleme hakkı daha önce kullanılmışsa, özel denetimle belirli konuların incelenmesini gündemde olmasa dahi genel kurulda talep edebilir. Genel kurul istemi onaylarsa, şirket veya her bir pay sahibi otuz gün içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden bir özel denetçi atanmasını isteyebilir. Genel kurulun onaylamaması halinde bazı paydaşların özel denetçi atanması için asliye ticaret mahkemesinden talep etme hakkı bulunurken bazılarının bulunmaz.
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinde; belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak, rekabeti sınırlama taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmaların, uyumlu eylemlerin ve teşebbüs birliklerinin bu doğrultudaki karar ve eylemlerinin hukuka aykırı ve yasak olduğu hükme bağlanmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında bu hallere örnekler sayılarak, a bendinde; “mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kâr gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesi” nin Kanun’un 4. maddesindeki yasak kapsamında olduğu belirtilmiştir. Buna göre, yeniden satış fiyatının tespit edilmesi, 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesi kapsamında yasaktır.
Halka arz kavramı 6367 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu m.3-f’te açıklanmıştır, bu tanıma göre kavram “sermaye piyasası araçlarının satın alınması için her türlü yoldan yapılan genel bir çağrıyı ve bu çağrı devamında gerçekleştirilen satışı” ifade eder. Geniş kitleler tarafından hisse senedi alışı üzerinden yapılan halka arz yeterli seviyede denetlenmezse suistimallere açık olur. Nitekim finansal hayata yeni dahil olan ve yeterli regülasyonlara tabii kılınmamış kripto para piyasasında yeni bir fonlanma türü olarak halka arz benzeri ICO (Initial Coin Offering) sistemi birçok kez suistimal edilmiştir, birçok insan mağdur olmuştur.
Rekabet Kurulu, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin ihlal edilip edilmediğinin tespiti amacıyla Beypazarı İçecek Pazarlama Dağıtım Ambalaj Turizm Petrol İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile Kınık Maden Suları A.Ş. hakkında açtığı soruşturmada, her iki soruşturma tarafınca yapılan aktif işbirliği başvurusunu kabul ederek, teşebbüslere verilecek idari para cezalarında “Kartellerin Ortaya Çıkarılması Amacıyla Aktif İşbirliği Yapılmasına Dair Yönetmelik” (Aktif İşbirliği, Pişmanlık Yönetmeliği) kapsamında indirim uygulanmasına karar vermiştir. Bununla beraber, soruşturma süreci devam ederken her iki soruşturma tarafı da “Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar ile Hâkim Durumun Kötüye Kullanılmasına Yönelik Soruşturmalarda Uygulanabilecek Uzlaşma Usulüne İlişkin Yönetmelik” (Uzlaşma Yönetmeliği) kapsamında uzlaşma talebinde bulunmuştur. Uzlaşma taleplerinin Kurul tarafından kabul edilmesi üzerine yürütülen uzlaşma süreci sonucunda; soruşturma, her iki teşebbüs bakımından da uzlaşma ile sonlandırılmış ve anılan teşebbüsler tarafından rakip teşebbüsle güncel ve geleceğe dönük fiyat bilgilerine, fiyat değişim tarihlerine, zamlı fiyatlara ilişkin bilgi değişiminde bulunularak fiyat tespit etmek ve dolayısıyla kartel kurmak suretiyle 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ihlal edildiğine hükmedilerek, uzlaşma neticesinde Kurul tarafından teşebbüslere verilecek idari para cezalarında indirim uygulanmıştır.
İİK’nın 24. maddesinin 4. fıkrasındaki “taşınır malın değeri ilamda yazılı olmadığı” düzenlemesi anlamında ilamda ziynet eşyalarına ilişkin değerlerin yazılı olduğunun kabul edilebilmesi için "taşınır malın aynen teslimine, bulunamazsa bedeli olan şu kadar liranın ödenmesine" şeklinde terditli bir hüküm kurulması gerekir. Ancak takip dayanağı ilamda sadece aynen iadeye hükmedilmiş olup, bulunamadığı takdirde ne kadar lira bedelin tahsil edileceğine hükmedilmemiş, terditli bir hüküm kurulmamıştır. İlamda gösterilen değerler ise harcın hesaplanması için gösterildiğinden taşınır malın değeri ilamda yazılı sayılamaz.
Hukukumuzda aile konutu özel bir konuma sahiptir ve kanun koyucu aile konutu üzerindeki tasarruf yetkisini yasa ile sınırlandırmıştır. Buna göre, aile konutu olarak kullanılmak üzere kiralanan taşınmazlarda kiracı, eşinin açık rızası olmadıkça kira sözleşmesini feshedemez. Tahliye taahhütnamesi de kira sözleşmesinin feshi niteliğinde bir işlemdir. Bu bağlamda diğer eşin açık rızası olmadıkça kiracı eş tahliye taahhüdünde bulunamaz. Dolayısıyla kiralananın aile konutu olması halinde kiracı olmayan eşin açık rızası veya onayı gereklidir, aksi takdirde o tahliye taahhütnamesi geçersiz kabul edilecektir . Ayrıca bir konutun aile konutu olarak kabul edilebilmesi için tapuda buna ilişkin bir şerhin bulunması şart değildir. Tapuda buna yönelik bir şerhin bulunması ancak bildirici nitelik taşır. Bu nedenle tahliyeye konu konutun “aile konutu” olarak kullanıldığı ileri sürüldüğünde, taraflara durumun tespiti için dava açmak isterlerse süre verilmeli (bu davada görevli mahkeme aile mahkemesidir) ve eğer taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığı tespit edilirse tahliye taahhütnamesinin geçersiz olduğu yönünde hüküm kurulmalıdır. Yargıtay’ın yaklaşımı da bu yönde olmakla birlikte içtihat birliğinin sağlandığının söylenmesi zor görünmektedir.
Haksız tahrik kurumu TCK’da genel hükümler içerisinde kusurluluğu etkileyen haller başlığı altında düzenlenmiş olup bir çeşit kusuru azaltan nedendir. Haksız Tahrik, TCK’nin 29.maddesinde’’ Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.’’ şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla haksız tahrik, genel hükümler başlığı altında düzenlenen bir kusuru etkileyen neden olarak düzenlendiği için bazı istisnai suç tipleri dışında elverdiği ölçüde tüm suç tipleri için uygulanma kabiliyetine sahiptir.
Anayasa Mahkemesi’nce; iletişim, veri depolama, üretim ve pazarlama gibi alanlardaki teknolojik gelişim ve dönüşüm gözetildiğinde rekabet ihlallerinin teşebbüslerin iç yapıları ve piyasa gücü gibi veriler üzerinde uzman incelemesi yapılmaksızın ortaya çıkarılması mümkün olmadığından, Bu durum teşebbüsler bünyesinde bulunan defter, kayıt, belge ve elektronik verilerin elde edilmesini ve değiştirilemeyecek ya da ortadan kaldırılamayacak şekilde saklanmasını gerektirdiğinden, kuralla öngörülen sınırlamanın bu amaca ulaşma bakımından gerekli olma kriterini de sağladığı değerlendirilmiştir. Öte yandan çoğu kez, inceleme sırasında elde edilen defterler, fiziki ve elektronik ortam ile bilişim sistemlerinde bulunan her türlü veri ve belgeler dışında, rekabet ihlallerinin ortaya çıkarılması açısından elde edilebilecek gerçeğe uygun, delil zinciri korunmuş başkaca delil bulma imkânı mevcut olamayabilmektedir. Dolayısıyla bunların kopyalarının ve fiziki örneklerinin alınabilmesi gerekebilecektir.
TTK 365.maddede düzenlendiği üzere anonim şirket, yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunur. Ayrıca yönetim kurulu üyeleri TTK 369.madde uyarınca görevlerini ‘tedbirli bir yöneticinin özeniyle’ yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar. Bununla beraber, yönetim kurulu üyelerinin şirket aleyhine işlemlere girmesi mümkündür. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen temel düzenleme olan TTK 553/1 hükmüne göre ‘’ Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.’’ Belirtmek gerekir ki yöneticilerin sorumlu tutulabilmesi için illaki şeklen seçilmiş ve atanmış yönetim kurulu üyesi olmaları gerekmez. Şeklen yönetici olmasa da fiilen yönetici olan kişiler de bu madde uyarınca sorumludur. Maddedeki ‘yöneticiler’ ibaresi de bunu destekler. Kanımızca, bu sorumluluğun şartları tazminat hakkı doğuran diğer hukuki düzenlemelerden farkı olmadığı için haksız fiil hükümlerine göre belirlenmelidir. Bu şartlar hukuka aykırı davranış, kusur, illiyet bağı ve zarardır.
Hızlı Tüketim Malları (HTM) perakendeciliği, tedarikçiler tarafından sağlanan hızlı tüketime konu nihai ürünlerin çeşitli yollar ile son kullanıcı olan tüketicilere ulaştırılmasını sağlayan faaliyetlerin bütününü ifade etmektedir. HTM perakendeciliği, sağladığı istihdam olanakları ve ekonomiye yaptığı doğrudan ve dolaylı katkılar sebebiyle Türkiye’de ve dünyada hizmet sektörünün en önemli kollarından birini teşkil etmektedir. Öte yandan tedarik zincirinin her aşamasında oluşturduğu katma değer ile lojistik, enerji, finans, e-ticaret gibi pek çok sektörler etkileşime geçmekte ve çeşitli iş birimlerini de desteklemektedir.