Makaleler

Bir Hukukçunun, Bir Avukatın, Bir İnsanın “Aynayla” Karşılaşması: 2025’in Son Günlerinde Türk Dil Kurumu’nun Yaptığı Anketin Düşündürdükleri

Türk Dil Kurumu’nun 2025 yılının son günlerinde kamuoyuna sunduğu ve “yılı karşılayan kelime/kavram” etrafında şekillenen bu anket, ilk bakışta sade bir dil çalışması gibi görünebilir. Oysa bu anket, bir tercihten çok daha fazlasını ifşa etmektedir: Bir dönemin zihinsel iklimini, insanın kendisiyle, toplumla ve hayatla kurduğu ilişkinin niteliğini ortaya çıkan kelimeler – vicdan, merhamet, körlük, çoraklık, tek tipleşme – bir yılı anlatmaktan çok, bir yorgunluğu işaret etmektedir. Bu kelimeler ne tesadüftür ne de geçicidir. Bunlar, bir toplumun kendini tarif etmek için ihtiyaç duyduğu kelimelerdir. Ve bu ihtiyaç, üzerinde durulmayı hak eder. Burada mesele, hangi kelimenin seçildiği değildir. Asıl mesele şudur: Bir toplum, neden kendini bu kelimelerle düşünmeye başlamıştır? Bu soru yalnızca topluma değil, doğrudan hukukçulara ve entelektüellere de yöneliktir. Hukukun içinden bakmak yetmediğinde Bir avukat olarak bana düşündürdükleri, tam da bu noktada başlıyor. Çünkü hukuk, ne kadar güçlü bir disiplin olursa olsun, hayatın tamamı değildir. Hukuk; hayatla kurulan adaletli ilişkinin aracıdır. Ama hayat, hukuktan büyüktür. Hayat; dereleriyle, akarsularıyla, denizleriyle, gökyüzüyle, ormanlarıyla, insanlarıyla bir bütündür. Hukuk bu bütünün içindedir. Ama bu bütünü kuşatamaz.