Yıllık Raporun “Sayılarla 2022” bölümünde yer verildiği üzere; 2022 yılı içerisinde Rekabet Kurumu tarafından 245 Birleşme & Devralma dosyası, 78 Rekabet İhlali dosyası ve 19 Muafiyet & Menfi Tespit dosyası sonuçlandırılmıştır. 2022 yılı içerisinde sonuçlandırılan dosyalarda, teşebbüslere, rekabet ihlalinde bulundukları tespitiyle, 4054 Kanun uyarınca toplam 1.731.940.315 TL idari para cezası uygulanmıştır. 2022 yılında rekabet hukuku kurallarının ihlali nedeniyle uygulanan idari para cezalarında idari para cezasının en yüksek uygulandığı sektör gıda endüstrisi sektörü olmuştur. Bunu bilişim teknolojileri ve platform hizmetleri sektörü, tarım ve tarımsal ürünler sektörü ve sağlık hizmetleri sektörü takip etmiştir.
Baştaş Hazır Beton San. ve Tic. AŞ ve Votorantim Çimento San. ve Tic. AŞ Hakkında Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 6. maddesini ihlal ettikleri iddiası bakımından soruşturma açılmamasına karar veren Rekabet Kurulu: Hâkim durum söz konusu değilse hâkim durumun kötüye kullanılması niteliğinde herhangi bir davranışın olup olmadığı değerlendirmesi gerekli değildir.
4054 sayılı Kanun'un 15. maddesinde yerinde incelemenin Kurul kararıyla yapılabileceği anlaşılmakta ise de yerinde incelemenin Kurulun emriyle yapılmasının gecikmesinde sakınca bulunan hâllere münhasır kılınmadığı görülmüştür. Anayasa'nın 21. maddesinin birinci fıkrasında, gecikmesinde ancak sakınca bulunan hâllerde doğrudan hâkim kararı yerine kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emrinin yeterli görülebileceği belirtilmiştir. Kurulun emriyle yerinde inceleme yapılabilmesini gecikmesinde sakınca bulunan hâllere münhasır kılmayan düzenlemenin Anayasa'nın 21. maddesine uygun olduğu söylenemeyecektir.
AYM’ye göre tapu kayıtlarının oluşturulması ve tutulması kamu makamlarının gözetiminde olduğuna göre orman olmasına rağmen hatalı olarak bu kayıtların oluşturulması hâlinde de yine devletin sorumlu olması tabiidir. Orman olan taşınmazların korunması bağlamında müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacı bulunmakta ise de devletin verdiği tapu ile mülk sahibi olan başvurucunun da menfaatlerinin gözetilmesi ve bu çerçevede idarenin hatalı işleminin bütün sonuçlarının başvurucuya yüklenmemesi gerekmektedir. Bu bağlamda tapunun iptal edilmesi karşılığında tazminat ödenmesinin başvurucuya yüklenen külfeti hafifletecek ve kamu yararı ile bireysel menfaatlerin dengelenmesini sağlayacak önemli bir araç olduğu söylenebilir.
AYM’ye göre başvurucu hakkında para cezası verilmesi başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahaledir. Fakat müdahale ile ulaşılmaya çalışılan sağlığın korunması amacının kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçasını oluşturması nedeniyle meşru temelinin bulunduğu sonucuna varılmıştır. Geriye müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesi kalmıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, toplumsal bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır.
Somut olayda tazminat istemiyle açtıkları davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir. Fakat bu müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmayacağı Anayasanın 13.maddesinde öngörülen kanunilik, meşru amaç ve ölçülülük ilkelerine uygun olup olmadığına göre değerlendirilecektir. Somut olaya ilişkin mahkeme kararı 2577 sayılı Kanun'un 13.maddesine dayandığı, zamanaşımı da idari istikrarın devamını amaçladığı için olaydaki müdahale kanunidir ve meşru bir amaca hizmet eder. Fakat, mevcut müdahalenin ölçülü olduğu söylenemez. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Süre aşımı nedeniyle uyuşmazlıkların esası hakkında karar verilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahale aslında elverişli ve gereklidir. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl üzerinde durulması gereken husus ise müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda bozma kararı uyarınca tahkikat yapıldığı durumda ıslah talebinde bulunulmasına yönelik mevzuatta açık bir engel bulunmamasına karşın, kategorik bir yaklaşımla hiçbir istisnaya yer vermeden her durumda bozma kararından sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı hususundaki yorumların öngörülemez olduğu ve bu yorumların anayasal anlamda kanunilik ölçütüne uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. Maddesine göre, diğer tüm şartlar gerçekleşmiş olsa bile sanığın kabul etmemesi halinde verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu durumda ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükümlerinin istinaf/temyiz kanun yolu açık olarak verilmesi gerekir.
Rekabet Kurumu tarafından 21.01.2021 tarihinde başlatılan “Çevrim İçi Reklamcılık Sektör İncelemesi” kapsamında hazırlanan “Çevrim İçi Reklamcılık Sektör İncelemesi Ön Raporu”nda , dijitalleşmenin odağındaki çevrim içi platformların, yarattıkları değerin yanında çeşitli davranış ve uygulamalar ile toplumun tamamı bakımından yeni riskler de oluşturabileceklerine vurgu yapılmıştır. Raporda yer verildiği üzere, çevrim içi reklamcılık sektörünün karmaşık işleyiş şekli ve çok taraflı pazar yapısı göz önüne alındığında, çevrim içi reklamcılık alanında etkin rekabeti tesis etmek ve doğru rekabet politikaları uygulamak, bu alanda büyük önemi haizdir. Nitekim internet kullanıcılarının dijital izleri takip edilerek, kullanıcıların geçmişi ve beğenileri gibi özelliklere bağlı şekilde etkileşim odaklı reklamlar kullanılması; internet reklamcılığının e-posta, açılır pencere reklamları, arama motorları, sosyal medya ve içerik sağlayıcı internet siteleri üzerinden çeşitli yollarla gelişmeye ve genişlemeye devam etmesi, sosyal medyada hem içeriklerin üzerine hem de videoların içerisine reklam yerleştirilebilmesi ve aynı zamanda sponsorlu içerik gibi stratejilerle hedef kitle ile etkileşime geçilebilmesi, pazardaki şeffaflık eksikliği de dikkate alındığında rekabet otoritelerine önemli görevler yüklemektedir.
Dijitalleşme, tüm dünyada ve ülkemizde, çok sayıda sektörde iş modelleri ve yapış yöntemlerinde köklü değişikliklere yol açmış; internet teknolojileri, tüketici ve firma tercihlerinin temel belirleyicisi konumuna ulaşmıştır. Dijitalleşmenin iş yapma modellerinde ortaya çıkardığı söz konusu değişim, hukuki düzenlemelerin ve mevzuatın bu değişimle uyumlaştırılmasını gerektirmektedir. Dijital dönüşüm, en başta mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti etkilemekte, bu suretle de rekabet hukuku, dijitalleşmeden önemli ölçüde etkilenen hukuk alanlarından birini teşkil etmektedir. Nitekim dijital pazarların, rekabet hukuku uygulamalarını zorlaştıran pek çok özelliği mevcuttur. Bu noktada, “İlgili Pazar” kavramı açısından, klasik pazar tanımı araçlarının doğrudan bu alanda kullanılamaması ve adaptasyonu gerekli kılması, arz ve talep ikamesine yönelik değerlendirmelerin karmaşıklaşması, çok çeşitli ve dinamik iş modellerinin tipoloji bazlı tanımlamalarla uyum sağlamaması gibi sorunlardan söz edilebilir.
Sonuç olarak başvurucunun somut olayda emre aykırılık kabahatinin unsurları oluşmaksızın kamu makamlarınca yoruma dayalı olarak idari para cezası ile cezalandırılması nedeniyle müdahalenin kanunilik şartını karşılamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Somut olayda özel hayata saygı hakkı kapsamında başsavcılığın idari yaptırım kararı verme yetkisine ilişkin kanuni bir düzenleme bulunmadığından ihlal sonucuna ulaşılmıştır. 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine ve anılan hüküm kapsamında yaptırım uygulanabilmesine yönelik tespitler, suçta ve cezada kanunilik ilkesi açısından da geçerlidir. Açıklanan gerekçelerle Anayasa Mahkemesi, özel hayata saygı hakkı ile suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
Başvurucular, kişilik haklarını ihlal ettiğini ileri sürdükleri internet içeriklerine erişimin engellenmesi taleplerinin reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Ulusal ölçekte yayın yapan gazetelerin internet siteleri ile bazı internet sitelerinde başvurucular hakkında çeşitli haberler yapılmıştır. Başvurucuların bu içeriklere erişimin engellenmesi talepleri mahkemelerce reddedilmiş, başvurucular Anayasa Mahkemesine ayrı ayrı bireysel başvuruda bulunmuştur.
Başvurunun Konusu: Başvuru, alkollü araç kullandığı iddiasıyla uygulanan idari yaptırım kararının iptali için yaptığı başvuruda başvurucunun usule ilişkin imkânlar noktasında dezavantajlı duruma düşürülmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucunun İddiası: Başvurucu; yeniden ölçüm yapılmamasıyla kendini ispatlama olanağını fiilen elinden aldığını, mahkemeye itiraz etmesinin etkin savunma hakkı sağlamadığını, Valilik genelgesi gerekçe gösterilerek lehe delil toplama imkânlarından yararlandırılmadığını, böylece adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Kamu hizmetinin niteliği gereği bazı kamu görevlilerinin belirli aralıklarla başka yerlere, bazen de başka kurumlara atanmaları zorunlu olabilir. Bu konuda idareye belirli bir takdir alanı tanınması gerektiği tabiidir. Bu bağlamda kişilerin birtakım mazeretler çerçevesinde başka yere atanma konusunda talep hakları var ise de atamaya ilişkin mazeretlerini dikkate alarak talepleri değerlendirip karara bağlayacak olan idaredir. İdarenin kendi mevzuatı çerçevesinde, ifa edilen kamu hizmetinin gereklerini, insan kaynaklarının verimli kullanılmasını, teşkilat yapısının elverişliliğini ve benzeri faktörleri dikkate alması kaçınılmazdır. Zira kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde yerine getirilmesi için gerekli tedbirleri almak, ilgili idarenin öncelikli görevi ve sorumluluğudur. Bununla birlikte pozitif yükümlülükler kapsamında, kamu görevlilerinin atanması veya nakil işlemlerinde gözetilen kamusal yarar ile bireyin aile hayatına saygı hakkından yararlanmasındaki bireysel çıkar arasında makul bir denge kurulmalıdır. Elbette ki her atama veya görevlendirme işleminde olayın kendine özgü koşullarının gözetilmesi gerekir. Ancak devletin söz konusu dengeyi sağlayamaması durumunda aile hayatına saygı hakkının özünün zedelenebileceği gözden kaçırılmamalıdır.
Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "... ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkelerin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkelere uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir.
Rekabet Kurulu tarafından, son dönemde çimento ve hazır beton sektörlerinde faaliyet gösteren teşebbüsler hakkında alınan kararlar, Kurum’un resmi internet sitesinde yayımlanmıştır. Baştaş Başkent Sanayi ve Ticaret AŞ, Limak Çimento Sanayi ve Ticaret AŞ, OYAK Çimento AŞ, Votorantim Çimento San. ve Tic. AŞ, As Çimento Sanayi ve Ticaret AŞ, Göltaş Göller Bölgesi Çimento San. ve Tic. AŞ, Konya Çimento Sanayi AŞ, Küpeliler Endüstri AŞ ve Çimsa Çimento San. ve Tic. AŞ hakkında soruşturma taraflarının 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’u ihlal ettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeye ulaşılamadığından anılan teşebbüsler hakkında idari para cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Elon R. MUSK tarafından Twitter Inc.in tek kontrolünün devralınmasına yönelik işlem, 4054 sayılı Kanun’un 7. maddesi ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan 2010/4 sayılı Rekabet Kurulundan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ kapsamında izne tabi bir işlem olup, işlem sonucunda etkin rekabet önemli ölçüde azaltılmadığından Rekabet Kurulu tarafından işleme izin verilmiştir.
6089 sayılı Kanun'un 139 uncu maddesi uyarınca iki kişi karşılıklı olarak bir miktar parayı veya konuları itibari ile aynı türden malı birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise iki tarafın her biri borcunu alacağı ile takas edebilir. Sonuçta her iki borç da az olanı oranında sona erer. Takas edilecek alacaklar aynı nitelikte, aynı türden olmalıdır. Borçlar doğdukları anda aynı türden olabileceği gibi, sonradan da aynı türden olabilirler. Ancak takas hakkının kullanıldığı anda, mutlaka aynı türden olmaları zorunludur. Takas için gerekli olan bir diğer şart da alacağın muaccel olmasıdır. Alacaklı tarafından zaman itibarıyla ifası istenebilir bir borç olması gerekir. Takas edilecek alacağın muaccel olması, buna karşılık asıl alacağın (karşı taraf asıl alacağının) sadece ifa edilebilir bulunması yeterlidir. Takas hakkını ileri sürenin alacağı, dava edilebilir bir alacak olmalıdır. Takası ileri süren tarafın alacağının tartışmalı olması, takas ileri sürülmesine engel değildir.