Rekabet Kurumu tarafından 21.01.2021 tarihinde başlatılan “Çevrim İçi Reklamcılık Sektör İncelemesi” kapsamında hazırlanan “Çevrim İçi Reklamcılık Sektör İncelemesi Ön Raporu”nda , dijitalleşmenin odağındaki çevrim içi platformların, yarattıkları değerin yanında çeşitli davranış ve uygulamalar ile toplumun tamamı bakımından yeni riskler de oluşturabileceklerine vurgu yapılmıştır. Raporda yer verildiği üzere, çevrim içi reklamcılık sektörünün karmaşık işleyiş şekli ve çok taraflı pazar yapısı göz önüne alındığında, çevrim içi reklamcılık alanında etkin rekabeti tesis etmek ve doğru rekabet politikaları uygulamak, bu alanda büyük önemi haizdir. Nitekim internet kullanıcılarının dijital izleri takip edilerek, kullanıcıların geçmişi ve beğenileri gibi özelliklere bağlı şekilde etkileşim odaklı reklamlar kullanılması; internet reklamcılığının e-posta, açılır pencere reklamları, arama motorları, sosyal medya ve içerik sağlayıcı internet siteleri üzerinden çeşitli yollarla gelişmeye ve genişlemeye devam etmesi, sosyal medyada hem içeriklerin üzerine hem de videoların içerisine reklam yerleştirilebilmesi ve aynı zamanda sponsorlu içerik gibi stratejilerle hedef kitle ile etkileşime geçilebilmesi, pazardaki şeffaflık eksikliği de dikkate alındığında rekabet otoritelerine önemli görevler yüklemektedir.
Dijitalleşme, tüm dünyada ve ülkemizde, çok sayıda sektörde iş modelleri ve yapış yöntemlerinde köklü değişikliklere yol açmış; internet teknolojileri, tüketici ve firma tercihlerinin temel belirleyicisi konumuna ulaşmıştır. Dijitalleşmenin iş yapma modellerinde ortaya çıkardığı söz konusu değişim, hukuki düzenlemelerin ve mevzuatın bu değişimle uyumlaştırılmasını gerektirmektedir. Dijital dönüşüm, en başta mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti etkilemekte, bu suretle de rekabet hukuku, dijitalleşmeden önemli ölçüde etkilenen hukuk alanlarından birini teşkil etmektedir. Nitekim dijital pazarların, rekabet hukuku uygulamalarını zorlaştıran pek çok özelliği mevcuttur. Bu noktada, “İlgili Pazar” kavramı açısından, klasik pazar tanımı araçlarının doğrudan bu alanda kullanılamaması ve adaptasyonu gerekli kılması, arz ve talep ikamesine yönelik değerlendirmelerin karmaşıklaşması, çok çeşitli ve dinamik iş modellerinin tipoloji bazlı tanımlamalarla uyum sağlamaması gibi sorunlardan söz edilebilir.
Sonuç olarak başvurucunun somut olayda emre aykırılık kabahatinin unsurları oluşmaksızın kamu makamlarınca yoruma dayalı olarak idari para cezası ile cezalandırılması nedeniyle müdahalenin kanunilik şartını karşılamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Somut olayda özel hayata saygı hakkı kapsamında başsavcılığın idari yaptırım kararı verme yetkisine ilişkin kanuni bir düzenleme bulunmadığından ihlal sonucuna ulaşılmıştır. 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine ve anılan hüküm kapsamında yaptırım uygulanabilmesine yönelik tespitler, suçta ve cezada kanunilik ilkesi açısından da geçerlidir. Açıklanan gerekçelerle Anayasa Mahkemesi, özel hayata saygı hakkı ile suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
Başvurucular, kişilik haklarını ihlal ettiğini ileri sürdükleri internet içeriklerine erişimin engellenmesi taleplerinin reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Ulusal ölçekte yayın yapan gazetelerin internet siteleri ile bazı internet sitelerinde başvurucular hakkında çeşitli haberler yapılmıştır. Başvurucuların bu içeriklere erişimin engellenmesi talepleri mahkemelerce reddedilmiş, başvurucular Anayasa Mahkemesine ayrı ayrı bireysel başvuruda bulunmuştur.
Başvurunun Konusu: Başvuru, alkollü araç kullandığı iddiasıyla uygulanan idari yaptırım kararının iptali için yaptığı başvuruda başvurucunun usule ilişkin imkânlar noktasında dezavantajlı duruma düşürülmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucunun İddiası: Başvurucu; yeniden ölçüm yapılmamasıyla kendini ispatlama olanağını fiilen elinden aldığını, mahkemeye itiraz etmesinin etkin savunma hakkı sağlamadığını, Valilik genelgesi gerekçe gösterilerek lehe delil toplama imkânlarından yararlandırılmadığını, böylece adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Kamu hizmetinin niteliği gereği bazı kamu görevlilerinin belirli aralıklarla başka yerlere, bazen de başka kurumlara atanmaları zorunlu olabilir. Bu konuda idareye belirli bir takdir alanı tanınması gerektiği tabiidir. Bu bağlamda kişilerin birtakım mazeretler çerçevesinde başka yere atanma konusunda talep hakları var ise de atamaya ilişkin mazeretlerini dikkate alarak talepleri değerlendirip karara bağlayacak olan idaredir. İdarenin kendi mevzuatı çerçevesinde, ifa edilen kamu hizmetinin gereklerini, insan kaynaklarının verimli kullanılmasını, teşkilat yapısının elverişliliğini ve benzeri faktörleri dikkate alması kaçınılmazdır. Zira kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde yerine getirilmesi için gerekli tedbirleri almak, ilgili idarenin öncelikli görevi ve sorumluluğudur. Bununla birlikte pozitif yükümlülükler kapsamında, kamu görevlilerinin atanması veya nakil işlemlerinde gözetilen kamusal yarar ile bireyin aile hayatına saygı hakkından yararlanmasındaki bireysel çıkar arasında makul bir denge kurulmalıdır. Elbette ki her atama veya görevlendirme işleminde olayın kendine özgü koşullarının gözetilmesi gerekir. Ancak devletin söz konusu dengeyi sağlayamaması durumunda aile hayatına saygı hakkının özünün zedelenebileceği gözden kaçırılmamalıdır.
Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "... ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkelerin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkelere uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir.
Rekabet Kurulu tarafından, son dönemde çimento ve hazır beton sektörlerinde faaliyet gösteren teşebbüsler hakkında alınan kararlar, Kurum’un resmi internet sitesinde yayımlanmıştır. Baştaş Başkent Sanayi ve Ticaret AŞ, Limak Çimento Sanayi ve Ticaret AŞ, OYAK Çimento AŞ, Votorantim Çimento San. ve Tic. AŞ, As Çimento Sanayi ve Ticaret AŞ, Göltaş Göller Bölgesi Çimento San. ve Tic. AŞ, Konya Çimento Sanayi AŞ, Küpeliler Endüstri AŞ ve Çimsa Çimento San. ve Tic. AŞ hakkında soruşturma taraflarının 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’u ihlal ettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeye ulaşılamadığından anılan teşebbüsler hakkında idari para cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Elon R. MUSK tarafından Twitter Inc.in tek kontrolünün devralınmasına yönelik işlem, 4054 sayılı Kanun’un 7. maddesi ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan 2010/4 sayılı Rekabet Kurulundan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ kapsamında izne tabi bir işlem olup, işlem sonucunda etkin rekabet önemli ölçüde azaltılmadığından Rekabet Kurulu tarafından işleme izin verilmiştir.
6089 sayılı Kanun'un 139 uncu maddesi uyarınca iki kişi karşılıklı olarak bir miktar parayı veya konuları itibari ile aynı türden malı birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise iki tarafın her biri borcunu alacağı ile takas edebilir. Sonuçta her iki borç da az olanı oranında sona erer. Takas edilecek alacaklar aynı nitelikte, aynı türden olmalıdır. Borçlar doğdukları anda aynı türden olabileceği gibi, sonradan da aynı türden olabilirler. Ancak takas hakkının kullanıldığı anda, mutlaka aynı türden olmaları zorunludur. Takas için gerekli olan bir diğer şart da alacağın muaccel olmasıdır. Alacaklı tarafından zaman itibarıyla ifası istenebilir bir borç olması gerekir. Takas edilecek alacağın muaccel olması, buna karşılık asıl alacağın (karşı taraf asıl alacağının) sadece ifa edilebilir bulunması yeterlidir. Takas hakkını ileri sürenin alacağı, dava edilebilir bir alacak olmalıdır. Takası ileri süren tarafın alacağının tartışmalı olması, takas ileri sürülmesine engel değildir.
Başvuru; hukuk davasında delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasında hata yapılarak adil olmayan bir karar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, davanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Yargıtayın onama kararının taraflara derhâl tebliğ edilmemiş olmasının Kanun'un emredici hükmüne aykırı olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Dolayısıyla dava tarihi ile Yargıtay’ın nihai karar olan onama kararının tarihi esas alınmak suretiyle tespit edilen 7 yıl 8 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Başvurunun Konusu: Başvuru, aynı yerleşke içindeki farklı ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu eşlerin birbirleriyle yeterli şekilde iletişim kuramamaları nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuruya Konu Olaylar: Başvurucu, Tarsus 3 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda; başvurucunun eşi ve küçük çocuğu ise aynı yerleşkede yer alan Tarsus Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktadır.
Başvurunun Konusu: Başvuru, bir gazetede editör olarak çalışan başvurucunun sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlar nedeniyle iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir. Başvurucunun iddiası: Başvurucu, özel hayatında yaptığı ve herhangi bir hakaret ya da aşağılama içermeyen paylaşımlarından hangisinin ne şekilde iş hayatını etkilediği gerekçelendirilmeden iş akdinin feshedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Başvuru; işçilik alacağı nedeniyle açılan davaların aynı maddi olaya dayanılarak açılan başka davalarda verilen kararlardan aksi bir sonuca ulaşılarak reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, yargısal sürecin uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvurucunun kendisi ile aynı durumda olan ve aynı işyerinde çalışan işçilerin açtığı davalarda aynı maddi vakaya ilişkin olarak tamamen aksi yönde değerlendirmede bulunan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, başvurucunun itirazı ile ilgili olarak kararında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Dolayısıyla davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olan söz konusu itirazlara karşı hangi şekilde sonuca ulaşıldığının başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek düzeyde ilgili, makul ve yeterli bir gerekçe ile açıklanmadığı anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, öğrencilerin ifade özgürlüğüne yönelik olarak getirilen düzenlemeler açısından eğitimin derecesi büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda disipliner kısıtlamaya maruz kalan bireyin hangi derecede eğitim aldığı ehemmiyet taşır. Bu bağlamda özgür düşüncenin ve eleştirel aklın beşiği olarak görülen üniversitelerde farklı düşüncelere sahip üniversite öğrencilerine daha fazla hoşgörü gösterilmesi gerekmektedir. Söz konusu görüş ve fikirler tartışmalı olsa veya rağbet görmese dahi ifade etme özgürlüğünün sıkı korumasından yararlanması gerektiğini belirtmiştir.
Başvurucu, boşanma davasında alınan gizlilik kararının Mahkemece re’sen kaldırılmasının cinsel hayatıyla ilgili olarak dosyada bulunan delillerin açık duruşmalarda sergilenmesine neden olacağından özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; somut olaya, mevzuat hükümlerine ve Anayasa Mahkemesi kararlarına yönelik açıklamalara yer verildikten sonra inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
Başvuru, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle teknikerlik görevine başlatılmama işlemine karşı açılan iptal davasında davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
Başvurucu; hakkında açılan davada, istinaf kanun yolu harç ve posta giderlerini karşılama imkânı olmadığından adli yardım talebinde bulunduğunu ve talebine dayanak olarak başka mahkemelerin adli yardım kabul kararlarını Mahkemeye sunduğunu, ceza infaz kurumunda bulunduğunu, Mahkemece kabul edilebilir bir değerlendirme yapılmadan talebinin reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.