*Av. Yakup ERİKEL, Stj. Av. R. Betül SOYSAL
Evlilik hayatı birleştirme anlamından yola çıktığımızda tam olarak eşlerin her yönden bağlılığını ifade eder. Bu bağlılık ortak konut, ortak yaşam, ortak sorumluluklardan ve haklardan ibarettir. Eşler evlilik birliğini sağlıklı bir şekilde yönetebilmek için birtakım sorumluluklar altına girerler. Bu sorumluluklar maddi ve manevidir. Manevi sorumluluklara değinecek olursak sadakat ve saygıdan bahsedebiliriz. Eşlerin maddi sorumlulukları ise beraber yaşama sürecinde ekonomik olarak birbirlerine destek olmak ve birbirlerinin yaşamlarını kolaylaştırmaktır. Özellikle bu maddi sorumluluk evliliğin devamı ve hatta bitiminde, boşanma gerçekleştiğinde de devam edebilmektedir. Boşanmanın sonuçlandıktan sonra devam eden maddi yükümlülük nafakadır.
Nafaka, kusuru daha ağır olan tarafa yüklenmek üzere, yoksulluğa düşmesi halinde kusuru daha az olan karşı taraf için verilmesine hükmedilebilir. Miktar ise nafaka yükümlüsünün mali gücü oranında hâkim tarafından takdir edilir. Ve en önemlisi nafaka eşlerden biri tarafından talep edilmesi halinde verilmesi mümkündür.
Nafaka yükümlülüğü diğer ulusal kanunlarda olduğu gibi Türk Medeni Kanunu’nda da düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu madde 185: Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar
Maddi yükümlülük olan nafaka, yardım ve bakım nafakası olarak ikiye ayrılmaktadır.
Yardım nafakası akrabalık ilişkisinden kaynaklanır. Maddi bir yükümlülük olmasının yanı sıra ahlaki bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Üstsoy, altsoy ve ek olarak kardeşler arasında ekonomik güçsüzlüğe düşülmesi durumda bu kişilerin birbirlerine karşı yükümlülüğü olarak düzenlenmiştir.
Türk Medeni Kanunu madde 364: Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.
Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır. Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır.
Bakım nafakası ise evliliğin sona ermesinin bir sonucu olarak eşlerin evlilik ilişkisinden kaynaklanan mali bir yükümlülüktür. Ve üç alt türü bulunur.
İlk olarak tedbir nafakası evlilik henüz sona ermemişken eşlerden biri maddi yükümlülüklerine aykırı davranması durumda geçici olarak ve yargılama süre içinde ödenen nafakadır. Hâkim tedbir nafakasına kendiliğinden hükmedebilir. Ancak eşlerden herhangi biri tedbir nafakası talep edilmediğini açıklamışsa, koşulları oluşsa bile hükmedilemez.
Tedbir nafakası ödenmesi boşanma gerçekleştiğinde sona erer. Tedbir nafakasına hükmedilebilmesi için, talep eden eşin geçimini sağlayamaması yeterlidir. Ancak Yargıtay’a göre, düzenli geliri olan eş lehine tedbir nafakasına hükmedilemez. Tedbir nafakasının amacı dava süresince maddi yükümlülüğünü yerine getirmeyen eşin, mali açıdan zor durumda kalabilecek olan karşı tarafın geçimini sağlayabilmesi için yükümlülük altına sokmaktır.
“Geçimini sağlayamama” durumuna istisna olarak verilen karar:
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/2013 E. – 2013/3039 K. sayılı kararı yine aynı yöndedir: “Ayrı yaşamakta haklı olan tarafın geliri daha fazla olsa dahi, bu durum lehine tedbir nafakasına hükmedilmesine engel olmaz. Tarafın, ayrı yaşamakta haklı olması tedbir nafakasına hükmedilmesi için yeterlidir.
Gelirinin sağlayamamasına rağmen, başkasının desteği altında olması halinde tedbir nafakası verilmemesine ilişkin karar: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2014/27865 E. – 2015/250 K. Sayılı kararında “Davalı-karşı davacı ( kadın )’ın, 2007 yılının Ocak ayından beri bir başka erkekle evliymiş gibi fiilen birlikte yaşadığı, infak ve iaşesinin bu kişi tarafından karşılandığı, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu halde yararına tedbir nafakası ( T.M.K. madde 169 ) tayin edilemez.” denmiştir.
İkinci olarak iştirak nafakası ise velayeti kendisinde bulunmayan eş tarafından müşterek çocukların eğitim, bakım ve koruma yükümlülüğünde olmasından dolayı velayet hakkı sahibi tarafa müşterek çocuklar için ödediği nafakadır.
İştirak nafakasının diğer bakım nafakalarından farkı ise müşterek çocuklar söz konusu olduğu dolayısı ile talep edilmese bile hâkim tarafından resen gözetilebilmesidir. Çünkü Türk Medeni Kanununda iştirak nafakasının kamu düzenine ilişkin olduğu düzenlenmiştir. Velayeti kendisinde bulunan eş talep etmese bile hâkim çocukların ihtiyaçlarını dikkate almalıdır. Burada söz konusu ergin olmayan müşterek çocuklardır. Müşterek çocukları ergin olana kadar bu yükümlülük devam eder, ergin olduklarında sona erer. Lakin eğitimi devam ettiği sürece nafaka da devam edebilir. Eğitimi devam etmese bile ergin çocuk nafaka talebinde bulunabilir iştirak nafakası yerine altsoya ödenen yardım nafakasını talep edebilir.
Nafaka yükümlüsü eşin nafaka ödemesini belirli bir şekilde yapacağını açıkça belirtmesi ve karşı tarafla anlaşmaları yapmaları halinde, bu anlaşma hâkimin onayıyla geçerli olur. Hâkimin bilgisi ve onayı dahilinde olmayan eşler arasındaki nafaka ödemelerine ilişkin anlaşmalar hüküm ifade etmeyecektir. Bu konuya ilişkin Yargıtay kararı:
‘Ortak Çocuğun Eğitim ve Giderleri İçin Yapılan Harcamalar Nafakaya Mahsuben Ödeme Yapıldığı Açıklanmamış İse Nafaka Borcuna Mahsup Edilemez.’ Yargıtay’ın 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/26225 E – 2018/11584 K ve 22.10.2018: “ilke olarak, nafaka borçlusu tarafından ortak çocukların, okul ve eğitim giderlerine ilişkin olarak yapılan ödemelerin, nafaka alacaklısına nafakaya mahsuben ödediğine dair açıklama bulunmadan nafakaya mahsuben yapıldığı kabul edilemez. Somut olayda, ortak çocukların özel okul ve eğitim masraflarının nafaka borcuna mahsuben çocukların eğitim gördüğü okul idaresine davacı baba tarafından ödendiği ispat edilemediği gibi esasen davacının böyle bir iddiası da bulunmamaktadır.”
Son diğer bir bakım nafakası olan yoksulluk nafakası ise boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan tarafa ödenir.
Türk Medeni Kanunu Madde 175: Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.
Evlilik birliğinin sona erdikten sonra eşlerin birbirlerine karşı mali yükümlülükleri devam edebilmektedir. Bu yükümlülüğün devam edebilmesi belirli şartlar halinde mümkündür.
Boşanma sonrası eşlerden birinin yoksulluğa düşecek olması, talep etmesi ve daha kusurlu olmaması halinde hâkim tarafından takdir edilir. Diğer tarafın mali gücü oranında nafaka miktarı belirlenir. Nafaka miktarı belirlenirken tarafların sosyal, ekonomik ve fiziki durumları dikkate alınarak belirlenir. Yoksulluğa düşecek durumda olan eşin talep etmesi esastır. Hâkim resen yoksulluk nafakasına hükmedemez. Yoksulluk nafakası talep eden eş diğer eşe göre daha fazla kusurlu olmamalıdır. Eşit kusurda bile talep edebilmesi mümkünken kusuru diğer eşten daha fazla ise nafaka talep edemez. Kanunumuz nafaka hakkını daha ağır kusurlu tarafın kullanmasına, bundan istifade etmesine engel olmuştur.
Yoksulluk nafakası mahiyeti itibarı ile yoksulluğa düşecek eşin boşanmadan etkilenmeden, yaşamı konusundaki endişelerini bertaraf etmek için verilir. Evlilik bitmiş olmasına karşın eşler birbirlerine karşı aile yükümlülüklerini nafaka ile devam ettirmektedir. Kanun, bir zamanlar birlik içinde yaşayan ve aile olan eşleri yaşamları ayrılsa bile mali olarak korumaya alma hakkı tanımıştır.
Eşler dilerse yoksulluk nafakasına ilişkin aralarında sözleşme imzalayabilirler lakin bu sözleşmenin geçerli olabilmesi ancak hâkimin onayından geçerek mümkün olmaktadır.
Hâkim tıpkı iştirak nafakası konusunda değindiğimiz gibi yoksulluk nafakası hususunda tarafların anlaşması durumda, tarafların arasındaki sözleşme ile bağlı değildir. Türk Medeni Kanunu madde 184/5: Boşanma veya ayrılığın fer'i sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.
Nafakanın amacı talep eden tarafı yoksulluktan korumaktır. Yani nafaka alacaklısı tarafın zenginleşmesi değildir. Anayasa mahkemesinin bu konuyla alakalı “yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucuyla yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür” şeklinde ifade etmiştir.
Nafaka için tarafın yoksulluğa düşmesi gerekir. Lüks yaşam veya evlilik sırasındaki yüksek mali durumun devamı amaçlanmamaktadır. Korunması gereken hayati ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde bir yaşamdır. Yoksulluk durumu, genel ekonomik koşullar, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Lakin burada ek olarak değineceğimiz husus asgari ücret miktarının geçinmeye elverişli olmadığıdır. Yargıtay'ın yerleşik kararlarında da; “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir. ( H.G.K 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688 sayılı kararı, 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158-1185 sayılı kararı, 01.08.2002 gün ve 2002/2-397-339 sayılı kararı, 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95 sayılı kararı ). Yargıtay’ın bu kararlarını ele aldığımızda geliri asgari ücret civarında olan eş geçimini sağlayamadığını iddia ederek yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
Nafaka hakkında tartışılması gereken diğer önemli konu da nafakanın süresidir. Hâkim talep üzerine nafakaya hükmettiğinden talep eden tarafın talebindeki süreye göre hüküm verecektir. Yoksulluk nafakası süresi boşanmadan itibaren bir yıl ile sınırlandıran 743 sayılı eMK. m. 144 hükmü daha sonra 1988 yılında değiştirilerek TMK madde 175’te ‘süresiz talep edilebilecek” şeklinde düzenlenmiştir.
Yargıtay son yıllarda verdiği kararlara bakıldığında yoksulluk nafakasının süresiz olacağına yönelik kararlarının olduğu açıktır. Yargıtay’ın konuya ilişkin bu tavrı uygulamada yaygınlaşmıştır. Buna yönelik olarak ilk derece mahkemelerinin verdiği süre kısıtlayıcı kararları bozmaktadır. Bir ilk derece mahkemesinin süre kısıtlamasına yönelik kararını Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından “kanunda nafakanın süresiz olmasının açıkça öngörüldüğü, kanunun hâkime nafakanın süresiyle ilgili herhangi bir takdir hakkı vermediği” gerekçesiyle bozulmuştur. Yine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 12.12.2017 tarihli ve E. 2016/8859, K. 2017/14407 sayılı kararında; nafaka alacaklısı açıkça talep etmedikçe yoksulluk nafakasının belirli bir süreyle sınırlandırılamayacağı, kanunun bu konuda hâkime takdir yetkisi tanımadığı ifade edilerek yerel mahkemenin iki yıl süreyle sınırlandırdığı yoksulluk nafakası hükmü bozulmuştur. Ayrıca uygulamada yaygınlaşan Yargıtay kararlarına baktığımızda yoksulluk nafakasının genellikle kadın eşe verildiği anlaşılmaktadır. Bu konudaki tartışmalı husus, yoksulluk nafakasını talep edenin de ihtiyacı olanın da kadın eş olduğu algısı oluştuğudur.
Yoksulluk nafakasının eleştirilerin odağı olmasının diğer ve en önemli yönü süresiz oluşudur. Yargıtay‘ın uygulama haline getirdiği süresizlik hali esasen evlilik birliği sona erdikten sonra yoksulluğa düşen eşi hukuki zeminde mali olarak koruma altına alsa da bu hak yerinde kullanılmasından çıkarak, çeşitli durumlarda kötü niyetle kullanımlara yol açabilmektedir. Hem halk arasındaki hem de medyatik olaylardaki görünümlerini incelediğimizde kanun tarafından tanınan bir hakkın kötüye kullanılması durumu söz konusu olabilmektedir. Eşlerden biri evliliği sırf kendini ekonomik olarak garantiye almak için planlı şekilde boşanarak nafaka hakkını kötü niyetli olarak kendi lehine çevirebilmektedir. Veya evlilik sadakatsizlik nedeniyle sona erdiğinde, aldatılan eş bunun bedelini nafakayla ödetme ihtiyacı hissedebilmektedir. Bu durumda tam olarak bir kötü niyet olmasa da kanunun mahiyetini yanlış değerlendirmeden hakkı kullanmak gerekmektedir. Süresiz nafaka durumu karşı tarafı ömür boyu borç altına sokabilmektedir. Haliyle bu durum nafaka yükümlüsü açısından olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Özellikle de hakkaniyete aykırı olarak talep edilen nafaka, karşı tarafın mali gücünde olsa bile ömür boyu ödeneceği anlamına gelmemelidir. Talep eden kişi açısından ihtiyaç halinde alınması daha uygun olmaktadır. Lakin günümüzde tam tersi durumlar meydana gelmekte ve zenginleşme amacı olarak görülebilmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin de ifade ettiği gibi, “yoksulluk nafakasının amacı nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir”
Yoksulluk nafakasında miktar talep edildiği tarihten işlemeye başlar. Ödenme süresi ise boşanmanın kesinleşmesinden itibaren başlamaktadır. Nafakanın artırılması veya azaltılmasında durumunda miktar hüküm tarihinden değil talep tarihinden itibaren uygulanmaktadır.
Kanunumuz tarafların menfaatini düşünerek nafaka miktarının boşanma gerçekleştikten sonra miktarıyla ilgili düzenleme yapılmasına olanak tanımıştır.
Türk Medeni Kanunu madde 176/4 : “Tarafların mali durumunun değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılmasına ya da azaltılmasına karar verilebilir.” Yoksulluk nafakasının artırılması veya azaltılması için talep şarttır. Boşanma davası sırasında yani başlangıçta hakkaniyete uygun olarak, nafaka yükümlüsünün mali gücü oranında belirlenen nafaka miktarı daha sonra yine mahkeme kararıyla değiştirilebilmektedir. Nafaka miktarı değiştirilmesi boşanmadan sonra talep edilmesi halinde yeni şartlar dikkate alınarak uyarlanabilecektir. Uyarlama talebinin kabul edilebilmesi için, zaman içindeki değişmelerin sürekli ve kalıcı nitelikte olması gerekir. Nafakanın irat olarak ödenmesi halinde daha sonra nafaka değeri düşebilir. Nafaka alacaklısının zenginleşmesi veya para kazanması durumunda nafaka miktarı azaltılabilir ve hatta nafaka ödenmesine gerek duyulmayabilir. Veya nafaka alacaklısının fiziksel olarak bakıma muhtaç hale gelmesi, kaza ya da hastalık sebebiyle tedavi olmasının gerekmesi halinde nafaka arttırılabilir. Nafaka miktarı uyarlanırken tıpkı davanın başında incelendiği gibi her iki tarafın mali gücü dikkate alınır. Nafaka alacaklısının ekonomik durumunun kötüye gitmesi durumda yapılan nafaka miktarının arttırılması talebi, nafaka borçlusunun mali gücünde bir artışın olmaması ve nafakanın uyarlanmış halini ödeyemeyeceğinin anlaşılması halinde reddedilecektir. Nafaka borçlusunun gelirinin azalması durumdan bahisle nafaka miktarının azaltılması talebinde bulunması mümkündür. Herhangi bir sebeple mali gücü düştüğünün saptanması halinde azaltılma talebi nafaka alacaklısının geçimini sağlayacak asgari düzeye kadar indirilebilir. Her iki tarafında menfaatleri gözetilmelidir. Mağduriyet yaşanmaması açısından kararlaştırılan yeni miktar günün ekonomik koşullarına, tarafların gelirlerine ve ihtiyaçlarına uygun olmalıdır. Nafakanın tamamen kaldırılması da mümkündür.
Türk Medeni Kanunu madde 176/3: “İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.” Madde sayılan hallerden birinin varlığı halinde hâkimin takdir yetkisi bulunmamaktadır ve nafakayı kaldırmak durumundadır.
Özetle Medeni kanunumuz tarafların menfaatini özellikle maddi menfaatini detaylıca düşünmüştür. Evlilik birliğini sona erdirme kararı alan eşler için çeşitli nafaka hükümleri düzenlenmiştir. Düzenlenen bu nafaka hükümleri dava süresince, dava bitiminde ve hatta davadan yıllar sonra bile uygulanmaktadır. Bu hükümler uygulanırken tarafların talepleri doğrultusunda ilerlenmektedir. Hakimler tarafların taleplerinin dışına çıkamaz, iştirak ve tedbir nafakası dışındaki nafaka türlerine dair re'sen karar alamaz. Karar alırken daima tarafların menfaatleri ön plandadır