Makaleler

Daha fazla bilgi için,
lütfen bizimle iletişime geçin


Kurucu Ortak Avukat

İdari Yargı Kararlarının Uygulanması

Av. Yakup ERİKEL, Öğr. Stj. Av. Selenay ESEN,  Öğr. Stj. Av. Yağmur Naz DEVECİ,  Öğr. Stj. Av. Emirhan ASLAN

I. İDARİ YARGI KARARLARININ UYGULANMASI GEREKLİLİĞİ

İdari yargı kararlarının idare tarafından uygulanması zorunluluğu “hukuk devleti” ilkesinin bir gereğidir. Bu ilke karşısında idarenin, idari yargı kararlarını uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır. 

Anayasa mahkemesinin bir kararında şu hususların altı çizilmiştir: “Ancak hukuk güvenliğinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanması da gerekir. Yapılan yargısal denetim neticesinde bir işlemin hukuka aykırı olduğu tespit edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki kararın uygulanmaması, devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hâle getirir. Zira hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir.”[1]

1982 Anayasası’nda mahkeme kararlarının uygulanması gereği açıkça düzenlenmiştir: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” (m. 138/4)

 II. UYGULANMASI GEREKEN İDARİ YARGI KARARLARI

İYUK’un 28. maddesi uyarınca uygulanması gereken idari yargı kararları, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarıdır. 

Esasa ilişkin kararlar, davanın tarafları arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren kararlardır. Bu kararlar “nihai” nitelikte olan kararlardır. Örneğin idare mahkemeleri tarafından verilen iptal kararları gibi. 

Yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlar ise İYUK’un 27. maddesi ile İYUK’un 52. maddesi uyarınca verilen kararlardır. 

Uygulanması gereken idari yargı kararlarının “yargısal” nitelikte olması gerekmektedir. Bu açıdan, örneğin, Danıştay’ın idari dairesi olan 1.Daire tarafından verilen kararlar, İYUK’un 28. maddesi uyarınca uygulanması gereken karar değildir.[2]

Adli yargı yerleri tarafından verilen kararlar da idare tarafından uygulanmalıdır. Zira Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında “idari yargı-adli yargı” kararı ayrımı yapılmamıştır. 

 III. İDARİ YARGI KARARLARI UYGULANIRKEN DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

  • Mahkeme kararları, öncelikle “hüküm fıkrasına” göre uygulanır. Bunun yanında gerekçeler de dikkate alınır. Nitekim Danıştay’a göre “Yargı kararlarının sadece hüküm fıkraları itibarıyla değil gerekçeleri itibarıyla da bağlayıcı olmaları nedeniyle uygulanmasında idareler tarafından karardaki gerekçeler de dikkate alınmak suretiyle yeni işlemler tesis edilmesi gerekir.”[3] 
  • İdareler mahkeme kararlarını “icaplarına” göre uygulamalıdır. (İYUK m.28/1) Yani karar neyi gerektiriyorsa idareler onun gereğini yapmak, yerine getirmek suretiyle uygulamalıdır. 
  • İdareler mahkeme kararlarını “gecikmeksizin” uygulamalıdır. Uygulama süresi hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. (İYUK m.28/1) 
  • İdareler mahkeme kararlarını “aynen icra” etmelidir. Bu amaçla idareler, kural olarak, karardan önceki durumu tesis etmek için gerekli işlem ve eylemleri yapmalıdır. Mahkeme kararından önceki durumun tesis edilmesinin mümkün olmadığı hallerde ise, önceki duruma karşılık gelecek en uygun alternatif çözüm tesis edilmelidir. 


IV. İDARİ YARGI KARARLARININ UYGULAMA SÜRESİ

İdari yargı kararlarının uygulanması amacıyla gerekli işlem veya eylemleri yapabilmesi için idareye belirli bir süre tanınmalıdır. Çünkü mahkeme kararı kendisine tebliğ eden idare, bu kararın ortaya çıkardığı hukuki duruma fiili durumu uydurmak için birtakım işlemler veya eylemler yapmak durumundadır. İşte bu amaçla İYUK m. 28’de idareye, otuz günlük bir süre tanınmış ve bu sürenin kararın idareye tebliğinden itibaren başlayacağı öngörülmüştür.

İlgililerin, -konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalar hariç- kararın uygulanması için ayrıca idareye başvurmalarına gerek yoktur. Zira hukuk devletinde idare, başvuru olmasa dahi kararın gereğini yerine getirmek zorundadır.

İdari yargı kararlarının uygulanması amacıyla idareye tanın otuz günlük süre bir hak değildir. Bu açıdan idari yargı kararları, maddi ve hukuki şartların elverdiği ölçüde hemen uygulanmalıdır. Bir diğer ifadeyle idari yargı kararlarının uygulanmasında “derhal uygulama ilkesi” geçerlidir. 

Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalar bakımından otuz günlük süre, davacının banka hesap numarasını davalı idareye yazılı olarak bildirmesi tarihinden itibaren başlar. (İYUK m.28/2) 

V. İDARİ YARGI KARARLARININ UYGULANMIŞ SAYILMAYACAĞI HALLER

Aşağıda sayılan durumlarda idari yargı kararlarının uygulanmış sayılmaması hususu meydana gelmektedir:

  • Geriye yürür uygulamama: Kararın geçmişe değil geleceğe etkili olarak uygulanması
  • Hiç uygulamama: Karar karşısında hareketsiz kalınması
  • Geç uygulama: Kararın derhal uygulama ilkesine aykırı uygulanması veya otuz günlük süre bittikten sonra uygulanması
  • Değiştirerek uygulama/Aynen uygulamama: Kararın gereği gibi uygulanmaması
  • Eksik uygulama: Kararın tam olarak uygulanmaması
  • Yanlış uygulama: Kararın hatalı uygulanması
  • Şeklen uygulama: Mahkeme kararının gereği yerine getirilmekle birlikte iptal kararını etkisiz hale getiren yeni bir işlem yapılması

Bunların dışında iptal davası sonunda verilen iptal kararı gereği tesis edilen işlemin, iptal kararının amacına ve icabına uygun olması gerekir. 

VI. İDARİ YARGI KARARLARINI UYGULAMAMANIN MAZUR GÖRÜLECEĞİ HALLER

A. Hukuki ve/veya Maddi İmkânsızlık: Hukuki imkânsızlık, hukuk kurallarının cevaz vermemesi nedeniyle idari işlem tesis edilememesidir. Örneğin eski görevine geri atanamayan kamu görevlisinin durumunda bir hukuki imkânsızlık bulunmaktadır. Fiili imkânsızlık ise hukuk kuralları cevaz vermekle birlikte maddi alemde meydana gelen olaylar nedeniyle idari işlemin tesis edilememesi ya da uygulanamamasıdır. Fiili imkânsızlık haline ilişkin en yaygın verilebilecek örnek iptal davası sonuçlanmadan yakım kararının uygulanmasıdır.

Hukuki veya fiili imkânsızlık hali idari yargı kararlarının uygulanmamasını mazur gösterebilir. Ancak gerçekleşmiş bir zararın varlığı halinde, idarenin kusursuz sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Kısacası, hukuki veya fiili imkansızlık halinde idare mahkeme kararının uygulanmaması nedeniyle kusursuz sorumluluk uyarınca doğan zararı ödemekle yükümlüdür. 

B. Davacının Feragat Etmesi: Davacı idari yargı kararının uygulanmasından açık ya da zımni olarak feragat edebilir. Bu durumda idarenin mahkeme kararını uygulayamaması mazur görülür. 

 VII. İDARİ YARGI KARARLARINI UYGULAMAMANIN MAZUR GÖRÜLMEYECEĞİ HALLER

  • İdarenin Kanun Yollarına Başvurması: İdarenin, idari yargı kararına karşı kanun yollarına başvurması, mahkeme kararını uygulama yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Nitekim Danıştay’a göre de “Yargı yerince işin esası hakkında karar verilmesi halinde idarenin, bu kararın temyiz edilmiş olması halinde verilecek kararı beklemesi gibi bir seçeneği bulunmamaktadır.”[4]
  • İdareye Karşı Tazminat Davası Açılması / İdarenin Tazminat Ödemesi: Mahkeme kararını uygulamayan idareye karşı İYUK’un 28.maddesinin 3 ve 4.fıkraları uyarınca maddi veya manevi tazminat davası açılması “…idarenin mahkeme kararlarını uygulama yönündeki anayasal yükümlülüklerini ortadan kaldırmamaktadır. Bu maddede öngörülen tazminat hükümleri kararın uygulanmamasının alternatif bir yolu olarak kabul edilemeyeceği gibi idareyi kararı uygulamaktan da alıkoymamalıdır.”
  • Kamu Görevlisinin Mahkum Olması: Mahkeme kararını uygulamaması nedeniyle kararı uygulamayan kamu görevlisinin “görevi kötüye kullanma” suçu nedeniyle mahkum olması, idareyi kararın gereğini yerine getirme yükümlülüğünden kurtarmaz. Uygulamama, ikinci kez suç oluşturur.
  • Otuz Günlük Sürenin Dolması: Sürenin dolması, idareyi mahkeme kararlarını uygulama yükümlülüğünden kurtarmaz. 
  • İdarenin Yeniden Yapılandırılması: Kurumun yeniden yapılandırılması idareyi mahkeme kararını uygulama yükümlülüğünden kurtarmaz.  
  • Kamu Düzeninin Bozulması Tehlikesi: Kamu düzeninin bozulması tehlikesi bulunması, idari yargı kararlarının uygulanmamasına bir gerekçe teşkil edemez. 


 VIII. İDARİ YARGI KARARLARININ UYGULANMAMASININ SONUÇLARI

a. Mali Sorumluluk: Mahkeme kararlarının uygulanmaması halinde idarenin mali sorumluluğu söz konusu olur. Mahkeme kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idari yargıda, idare aleyhine maddi ve/veya manevi tazminat davası açılabilir”. Bu konuda İYUK’ta özel bir hüküm vardır: “Danıştay, bölge idare mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir. Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi halinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.” (İYUK m.28/3-4)

Görevli yargı yeri, kararı uygulanmayan idari yargı mercii olup adli yargı kararlarının idare tarafından uygulanmaması üzerine açılan tazminat davaları ise adli yargıda görülür. Açılacak olan tazminat davaları ancak kararı uygulamayan idare aleyhine açılabilir. 

Mahkeme kararını uygulamama nedeniyle idarenin tazmin sorumluluğunun doğabilmesi için bir zararın mevcut olması, zararı doğuran olayın idareye yüklenebilir nitelikte bulunması ve zarar ile mahkeme kararının uygulanmaması arasında illiyet bağının bulunması şartlarının bir arada gerçekleşmesi gerekmektedir. 

İYUK m. 28/4’ün ilk halinde yer alan Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.” hükmüyle yargı kararını kasten uygulamayan kamu görevlisine karşı açılabilecek tazminat davasıyla ilgili seçimlik bir hak tanınmıştır. İlgili hüküm Yargıtay tarafından Anayasa’nın 129. maddesinin 5. fıkrasına aykırılığı sebebiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne götürülmüştür ancak Anayasa Mahkemesi aykırılık tespit etmemiştir. Söz konusu hüküm Anayasa’ya aykırı bulunmamasına rağmen İYUK m. 28/4 “Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi halinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.” şeklinde değiştirilmiştir.[5]

Anayasa m. 129/5, İYUK m. 28/4 ve 657 Sayılı Kanun’un 13.maddesine göre kamu görevlisinin kişisel kusurunda dahi ancak idari yargıda idare aleyhine dava açılabilecek ve idare ilgili kamu görevlisine kusuru oranında rücu edecektir. İdarenin kamu görevlisine rücu etmesindeki zamanaşımı süresi Türk Borçlar Kanunu’nun 73. maddesine göre belirlenmiştir ve bu süre ilgili kamu görevlisinin öğrendiği tarihten itibaren iki yıl, her halde tazminatın tamamının ödendiği tarihten itibaren on yıldır. Yargı kararlarında ilgili kamu personelinin öğrenildiği tarih olarak konuyla ilgili soruşturma raporu sonucu makamdan alınan onay tarihi olarak kabul edilmektedir. Zamanaşımı içerisinde sorumlulara karşı rücu davası açılmaması durumunda ilgili kişilerin hukuki sorumluluğuna gidilir. İdarenin kamu görevlisine açacağı rücu davasında görevli yargı adli yargıdır.

b. Cezai Sorumluluk: Mahkeme kararlarının uygulanmaması aynı zamanda kamu görevlilerinin cezai sorumluluğunu gerektirir. Yargıtay bu durumu 5237 sayılı TCK’nın 257. maddesinde “görevi kötüye kullanma” olarak görmektedir. Görevi kötüye kullanma suçu icrai veya ihmali olarak işlenebilir ve şikayete tabi değildir. Görevi kötüye kullanma suçunu işleyebilecek kişinin kamu görevlisi olmasından dolayı yargılanması 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’a göre yapılır ve yargılama soruşturma iznine tabidir.

c. İdari Sorumluluk: İdari yargı kararlarının uygulanmaması kamu görevlileri için 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu m.125 uyarınca uyarma, kınama, aylıktan kesme gibi disiplin cezalarına sebep olabilir.

 d. Siyasi Sorumluluk: AİHM geçmiş yıllardaki bir dava sırasında mahkeme kararlarının uygulanmamasının siyasi sorumluluk doğuracağını ifade etmiştir.[6]

IX. GECİKME FAİZİ

Tazminat ve vergi davalarında kararın idareye tebliğ tarihiyle ödeme tarihi arasındaki süreye 6183 sayılı Kanun’un 48.maddesine göre belirlenen faiz oranında hesaplanacak faiz ödenir. (İYUK m.28/6) Danıştay otuz günlük sürenin dolmasından itibaren faiz ödenmesi gerektiğini belirtmiştir.[7]

X. SONUÇ

İdarenin, yargı kararlarını uygulamaması en başta hukuk devleti ilkesine aykırıdır ve toplumun hukuka olan güvenini sarsar. Yargı kararlarının uygulanmaması sonucunda idarenin ve kamu personelinin sorumlulukları doğar ve bunun sonucunda bazı yaptırımlarla karşı karşıya kalabilirler. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin idarenin yargı kararlarını uygulamamasını adil yargılanma hakkının ihlali yönünde değerlendirmektedir[8]. Sonuç olarak idare yargı kararlarını gecikmeksizin uygulamalıdır.

-------

[1] AYM, E.2012/73, K.2013/107, 3/10/2013

[2] D10D, E.2016/15620, K.2021/4165, KT. 21.09.2021, DKD, 2022, s.9, s.312.

[3] D2D 2007/1627 E., 2008/698 K.

[4] DİDDK 2006/1321 E., 2010/2160 K.

[5] 6526 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun m.18, RG. 06.03.2014.

[6] AİHM, İkinci Daire, Süzer ve Eksen Holding A.Ş. v. Türkiye, Başvuru No. 6334/05, KT. 23.10.2012, paragraf 76.

[7] D12D, E.2016/8661, K.2017/4829 KT. 17/10/2017

[8] AYM, Hasan Gün Kararı, BN:2018/9459 KT:19/11/2020, AİHM, Kyrtatos/Yunanistan, Bn.: 41666/98, 22/5/2003