Makaleler

Daha fazla bilgi için,
lütfen bizimle iletişime geçin


LL.M., Ortak Avukat

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kurumunun Sekizinci Yargı Paketi ile Dönüşümü

Av. Sibel ÖZTÜRK, LL.M., Öğr. Stj. Av. İdil İŞÇİMEN 

A. GİRİŞ 

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kurumu, 2005 yılından itibaren hukuk sistemimizde uygulama alanı bulmuş ve belirli koşulların varlığı halinde verilen mahkûmiyet kararının sanıklar hakkında hukuki sonuç doğurmamasına imkân tanımıştır. Ancak, bu kurum zamanla değişen toplum ve hukuki gereklilikler doğrultusunda değişerek günümüzdeki halini almıştır. 

Toplumdaki adalet anlayışını farklılaştırarak, sanıkları topluma kazandırmak amacıyla oluşan ‘’hükmün açıklanmasının geri bırakılması’’ kurumu aynı zamanda suç mağdurlarının zararlarının giderilmesine de katkıda bulunmayı hedeflemektedir keza hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu (HAGB), suç işleyen bireylere cezai yaptırımın ötesinde bir şans tanıyarak, sanığın yalnızca cezaevi ile ıslah edilmesinin değil, sanıkların cezaevine girmeksizin de ıslahlarının mümkün olabileceğini destekleyen ve de amaçlayan bir kurumdur. Elbetteki söz konusu bu kurum her suç için geçerli olmayıp yalnızca hafif suçlar işleyen sanıkların topluma kazandırılmasını amaçlamaktadır böylece ağır suçlar işleyen sanıklar için makalemizce üzerinde durulacak olan HAGB kurumu uygulama alanı bulamamaktadır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu bir mahkûmiyet kararının varlığı halinde hükmedilebilecek bir karar olmasından kaynaklı olarak, müzakere sonucunda mahkûmiyet yönünde karar oluştuğunda hâkim iki karar verebilmektedir. Verebileceği ilk karar, mahkûmiyet hükmüdür, bir diğer karar ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını içeren ikinci kararın verilebilmesi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) yer alan koşulların varlığı halinde mevcut olabilmektedir. Bu koşulların varlığı mahkemece re ’sen dikkate alınarak, duruşmada aleni olarak tefhim edilmektedir. Tefhim sonucunda ise sanığın mahkûmiyet hükmü hukuki bir sonuç doğurmayacaktır. Böylece ilk karar olarak ele alınan mahkûmiyet kararı açıklanmayacağından, bu karara karşı kanun yoluna başvurulamayacak, hüküm kesinleşmeyecek ve de sanığın adli siciline işlenmeyecektir. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 231.maddenin 5.fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla tefhim edilen hükmün sanık açısından hukuki bir sonuç doğurmayacağı açıklanmışsa da müsadereye ilişkin verilen kararlar kesin bir hüküm olarak hukuki sonuç doğuracaktır. 

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilebilmesi için gerekli olan şartların varlığı halinde, hakimlerin sanık hakkında verilen mahkûmiyet kararını açıklamaktan kaçınmaları mümkün kılınmıştır. Böylece sanığın topluma kazandırılmasının yanı sıra mağdurun zararının giderilmesi de amaçlanarak, toplumda cezanın onarıcı adalet ilkelerine uygun bir şekilde işlev görmesini sağlanmaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, onarıcı adalet anlayışına tabi olarak ele alınan önemli bir hukuki düzenleme olup, bu düzenleme, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 231. Maddesinde belirtilen koşullar içerisinde hafif suçlar kapsamında yer alan cezalar için uygulanmaktadır. Bu bağlamda sanığın mahkûmiyet kararı infaz edilmez; bunun yerine, mağdurun zararı giderilerek, kovuşturmaya tabi olan suçun mağdur üzerindeki olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi amaçlanmaktadır. Sonuç olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanığa son bir fırsat tanıyarak topluma kazandırmayı, cezaevine girmeden ıslah olmasına olanak sunmaktadır. Ancak, 20 Temmuz 2022 tarihinde yalnızca Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231.maddesinin 12.fıkrasında yer alan “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir” ibaresi Anayasa’nın 40.maddesine aykırı olduğu ileri sürülerek iptal edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) sonrasında 1 Ağustos 2023 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından tamamen iptal edilmiş [1]olup, 1 Ağustos 20224 tarihine kadar bir geçiş süresi tanınarak yeni bir düzenleme yapılmasının gerekliliğini ele almıştır. Bu doğrultuda, 12 Mart 2024 tarihinde kamuoyunda 8. Yargı paketi olarak ele alınan ve de Resmi Gazete ’de yayımlanan 7499 sayılı Kanun ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması yeniden düzenlenmiştir.

Bu makale, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun 12 Mart 2024 öncesindeki ve de sonrasındaki yapılan değişiklikler karşılaştırmalı bir şekilde ele almayı amaçlamaktadır. Yapılacak olan karşılaştırmada, kurumun eski düzenleme mevcutken var olan temel özellikler ve de yeni düzenlemenin getirdiği yenilikler ele alınacak olup, değişen ceza sınırları, sanığın kabul şartı, kanun yolları, yargılama giderleri ve denetim süresi gibi unsurlar ele alınacaktır.

B. Yeni Yönetmelik ile Eski Yönetmeliğin Karşılaştırılması 

  1. Ceza Sınırı:

a. Önceki yönetmelikte, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilebilmesi yalnızca 2 yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası gerektiren suçlar için uygulanabilmekteydi. Adli para cezası bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) herhangi bir sınır kabul edilmemiş olsa da hapis cezası bakımından ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) öngörülen 231.maddenin 5.fıkrasında yer alan 2 yıllık üst sınırın aşılmaması koşuluyla hem hapis cezası hem de adli para cezasına hükmolunması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi mümkün olmaktadır. 

b. Yeni yönetmelikte de önceki yönetmelikte yer alan 2 yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası gerektiren suçlar için uygulanabilme hususu devam etmektedir şöyle ki ceza sınırı açısından herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Böylece, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesinin sonucunda, mahkûmiyet kararının açıklanmaması hakkı yalnızca hafif suçlar için var olmaya devam ederken ağır suçlar işleyen sanıkların böyle bir haktan yararlanması engellenmeye devam edilmiştir. 

2. Sanığın Kabulü:

a. Önceki yönetmelikte, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilebilmesi için gerekli olan şartların varlığı mahkeme tarafında re ’sen dikkate alınsa dahi sanığın kurumu kabul etmesi gerekmekteydi. Sanığın kurumu kabul etmemesi durumda, kanunda sayılan koşulların varlığı yeterli olmamakta ve böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmemekte olup, mahkûmiyet kararı açıklanarak açıklanan bu karar sanığın adli siciline de işlemekteydi. Hakim tarafından sanığa hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunu kabul edip etmediği kovuşturmanın sonunda sorulması gerekmekteyken uygulamada hakimler tarafından kovuşturmanın en başında henüz deliller ortaya konmamışken sorulmakta olup, bu şekilde sanık zan altında kalmakta ve kovuşturma sonucunu öngörmeye zorlanmaktaydı. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı her ne kadar sanık için faydalı bir kurum olarak ele alınıyor olsa da söz konusu kurumun kabulü durumunda sanık beraat hakkından feragat ediyor olmakta olduğundan kurum amacının dışına çıkmaktaydı keza bu sebeplerden kaynaklı olarak sanığın kabul şartı doktrin tarafından çokça eleştirilmekteydi. 

b. Yeni yönetmelikte sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunu kabul etmesinin gerekliliği kaldırılmıştır, mahkemeler sanığın irade beyanına bağlı kalmaksızın kanunda sayılan koşulların varlığı halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verebilecek hale gelmiştir böylece kurumun en çok eleştirilen hususlarından biri olan sanığın kabulü zorunluluğu kaldırılmış olup, kovuşturmanın neticesi ve de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının koşullarının varlığı halinde mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilecek hale gelmiştir.  

 3. Kanun Yolu:  

a. Eski yönetmelikte hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verildiğinde, sanığın başvurabileceği tek kanun yolu, ‘’itiraz’’dı ancak bu durum, Anayasa Mahkemesince adil yargılanma hakkının ihlali olarak ele almıştı ve 20 Temmuz 2022 de yayımlanan bir Resmi Gazete ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. Maddesinin 12. Fıkrasındaki ‘’ hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir’’ ibaresi, Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. [2] Bu iptal kararının ardından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla ilgili herhangi bir düzenleme yapılmamış olduğunda yasal bir boşluk oluşmuştur.  

b. Yeni yönetmelikte, kanun yolu ile ilgili olarak 20 Temmuz 2022 tarihinden itibaren 9 ay sonra mevcut olacak yasal boşluk düzenleme getirilerek mevcut boşluk ortadan kaldırılmıştır ve de sanığa istinaf ve temyiz yollarını içeren kanun yolu imkânı sağlanmıştır.[3]

I. İstinaf: İstinaf kanun yolu, ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu karara karşı daha üst bir mahkemeye başvuruyu ele almaktadır. Hükmün açıklanmasının geri alınması kararına karşılık olarak sanık veyahut mağdur tarafından başvurulabilmekte olan istinaf kanun yolunca ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının doğruluğu denetlenir ve böylece itiraz kanun yolundan çok daha ayrıntılı bir denetim sağlanmış olur. 

II. Temyiz: Temyiz kanun yolu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının Yargıtay tarafından denetlenmesini sağlamaktadır. İlk derece mahkemesi tarafından verilmiş olan karar Yargıtayca onanıp bozulabilmektedir. Böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu yalnızca ilk derece mahkemesinin denetimine tabi olmamakta ayrıca yüksek mahkeme olan Yargıtay tarafından da denetime tabi tutulmaktadır.

4. Yargılama Giderleri: 

a. Eski Yönetmelikte, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 231. Maddenin 5. Fıkrasında yer alan ‘’ hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder’’ ibaresi sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ‘’yargılama giderleri’’ açısından da hukuki sonuç doğurmayacağı olarak anlaşılmakta ve bu nedenle Ceza Muhakemesi Kanunu 325. Maddenin 2.fıkrasında yer alan  ‘’Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve cezanın ertelenmesi hallerinde de birinci fıkra hükmü uygulanır’’  ibaresi nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olması durumunda dahi ‘’yargılama giderlerinin’’ sanık tarafından karşılanacak olduğunu ele alan kanun maddesi ile çeliştiği belirtilmektedir. CMK’nın 325’inci maddesinin 2’nci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülerek Zile ve Aliağa Asliye Ceza Mahkemeleri tarafından itiraz yoluna gidilmiş, ancak Anayasa Mahkemesi 03/11/2011 tarih ve 2010/1 E. - 2011/149 K. sayılı kararı ile başvuruyu esastan reddetmiştir.[4] Bu husus hakkında kanun koyucunun ayrıca düzenlemek istemesinin yargılama giderlerinin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararından ayrık tutmayı amaçlamış olduğu görüşü olmakla birlikte, CMK 325. Maddenin 2.fıkrasının varlığı ve de Yargıtay kararları gereğince Ceza Muhakemesi Kanunu 321. Maddenin 5.fıkrasının istisnasının yer olduğuna ilişkin görüşte mevcuttur. Bahsedilen bu masraflar arasında bilirkişi ücretleri, vekalet ücretleri, tebligat giderleri gibi kalemler yer almaktaydı. Yargılama giderlerinin sanığa yükletiliyor olması, sanığın maddi durumunun zayıf olması durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının olumlu etkilerini gölgeleyen sonuçlar doğurmaktaydı.  [5]

b. Yeni yönetmelikle yargılama giderleri açısından Ceza Muhakemesi Kanunu 321.maddenin 5. Fıkrası ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 325. Maddesinde yer alan 2. Fıkrası arasındaki çelişki net bir şekilde giderilmemiş olmakla birlikte halen daha CMK 325.maddenin 2.fıkrası yürürlükte olduğundan kaynaklı olarak sanık tarafından yargılama giderlerinin giderilmesi gerekmektedir. 

5. Denetim Süresi: 

a. Önceki Yönetmelikte, denetim süresi yetişkin sanık için 5 yıl olarak düzenlenmişken çocuk sanık için 3 yıl olarak düzenlenmiştir. Denetim süresi için kanunda öngörülen 5 yıllık süre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilip kesinleşmesinden itibaren başlamaktaydı. Sanığın, yönetmelikte ele alınan süre boyunca kasıtlı bir suç işlememesi gerektiği gibi ayrıca denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranmaması da gerekmektedir aksi takdirde tekrardan bir hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilememekteydi ayrıca mahkûmiyet hükmü açıklanarak infaz edilebilmekteydi. 

b. Yeni Yönetmelikte, denetim süresi yeniden düzenlenmemiş olup, yetişkinler için 5 yılken, çocuklar için halen daha 3 yıl olarak ele alınmaktadır. Ayrıca yönetmelikte ele alınan denetim süresince sanıkların uygulaması gereken şartlar da aynen korunmaktadır.

6. Müsadere Hükümleri:

a. Önceki Yönetmelikte, müsadereye ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktaydı ancak Yargıtay, çeşitli kararlarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulandığı sanıkların suçtan elde ettikleri gelirlerin müsadere edebileceğini ele almaktaydı. Ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının infaz edilmesi ve sürecin yürütülmesi, müsadere uygulamasını etkilememektedir. Yargıtay’ın önceki yönetmelik dönemine ait kararları [6] hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile müsaderenin birbirinden farklı iki düzenleme olduğu ve her ikisinin de ayrı ayrı uygulanabileceğini ortaya koymuştur şöyle ki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi durumunda müsadere uygulanabilmekteydi ancak bu husus hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının bir sonucu olarak değil, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) bir hükmü olarak değerlendirilmekteydi. 

b. Yeni Yönetmelikte, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) 231.maddenin 5.fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının müsadereye ilişkin hükümler hariç olarak sanık hakkında hukuki sonuç doğurmamasını ele almıştır böylece yeni yönetmelikte müsadereye ilişkin olarak düzenleme yapılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmiş olması durumunda dahi müsadere kararının verilebileceği hükme bağlanmıştır. [7]

 7. Yükümlülük İhlali Sonrası İtiraz Hakkı: 

a. Önceki Yönetmelikte, denetimli serbestlik, para cezası veya hükmün koşulları, sosyal davranışlar veya belli programlara katılma, zamanında rapor verme veya iletişim sağlama yükümlülüğü gibi sanığın kendi yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde kovuşturma sonucunda kararlaştırılan hükmün açıklanması kararı verilmekteydi ancak sanığın bu karar karşı itiraz etme hakkı mevcut olsa da  söz konusu hak çok sınırlıydı bunun sebebi ise böyle bir durumda sanığın hükmün açıklanmasına itiraz etme hakkı yalnızca mahkemenin takdirine bağlı olmasıydı. 

b. Yeni Yönetmelikte, sanığın yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda, ilk derece mahkemesince verilen hükmün açıklanması kararına karşı sanığın itiraz hakkı mevcut olup  sanık kendisini savunabilmektedir. 

C. SONUÇ: 

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu 12 Mart 2024 tarihinde yürürlüğe giren 8. Yargı Paketi ile önemli bir değişim geçirmiştir. Yapılan değişikler doğrultusunda, ceza sınırı önceki düzenleme ile aynı kalmasına rağmen, sanığın kurumu kabul etme şartı kaldırılmıştır. Yapılan bu değişiklikle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun amacına daha uygun bir uygulama olanağı tanımaktadır. Ayrıca önceki düzenlemelerde var olan kanun yolu eksikliği istinaf ve de temyik yollarının kabul edilmesi ile gideirlmiş olup böylece daha detaylı ve de adil bir denetim öngörülmüştür böylece sanıklar mahkemelerin vermiş olduğu hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının üst mahkemelerce denetlenmesine olanak bulmuş ve böylece adil yargılanma hakkı daha da güçlenmiştir. 

Yeni yönetmelik, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun işleyişini, daha adil ve de etkin hale getirmiş olmakla kalmayıp aynı zamanda kurumun amacı olan suçluların topluma kazandırılması hususunun daha etkin bir şekilde ele alınabilmesine olanak sağlamıştır.

Netice olarak, 7499 sayılı Kanunun ile yapılan düzenlemeler, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu üzerinde önemli değişikliklere yol açmış ve de sanıkların topluma kazandırılması amacına daha adil ve uygulanabilir bir şekilde gerçekleştirmeye olanak sağlamıştır. 

-----------------------------------------------

[1] 2022/120 E., 2023/107 K. sayılı iptal kararında, “HAGB’ye karar verilebilmesi için öncelikle; kovuşturmaya ilişkin yargılama usulünün uygulanarak iddia, savunma ve delillerin değerlendirilmesinden sonra isnat edilen eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin, eylemin suç teşkil ettiğinin ve bu suça göre hükmedilecek cezanın da iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olduğunun saptanarak yargılamanın bitirilmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle yalnızca sanığın suçu işlediğinin sabit görülmesi hâlinde HAGB kurumunun uygulanma imkânı bulunmaktadır

[2] Karar için bkz. https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2022/88

[3] ÇINAR Çağatay NKÜ Hukuk Fakültesi Dergisi 2024/1 s. 161

[4] Anayasa Mahkemesi kararın gerekçesinde şu hususları ileri sürmüştür: “... Yasa koyucunun takdir yetkisi kapsamında ilk defa suç işleyen ve suçu sabit görülen kimseleri toplum barışını sağlamaya yönelik olarak hükümlü olma süreci dışına çıkaran hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında yargılama giderlerinin sanığa yükletilmesine ilişkin itiraz konusu kuralda, Anayasa’da belirtilen hukuk devleti ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yolu öngörülmüştür, ayrıca deneme süresi sonunda verilecek düşme veya geri bırakma koşullarına uyulmaması halinde verilecek karar hakkında esas hükümle birlikte temyiz denetimi olanaklı bulunmaktadır. Hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduktan sonra sanığın kabulüyle verilen ve kanun yoluna başvurmanın mümkün olduğu hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında, yargılama giderlerinin sanığa yüklenmesine ilişkin itiraz konusu kuralda eşitlik ilkesine aykırılık yoktur.”

[5] “…Her ne kadar önce verilen ve sonra bütünüyle kaldırılan bir cezanın varlığı nedeniyle tertip olunmuş ücreti vekalet ve yargılama gideri sorumluluğu söz konusu ise de bu tür tali yükümlülüklerin, yasa koyucunun amaçladığı düzeyde ceza olmadığı ve salt bu nedenle hükmün açıklanmasının ertelenmesinden yararlanılmak gerekmeyeceği kabul edilmelidir. Kaldı ki, 5271 sayılı CYY.nın 325. maddesinin 5560 sayılı Yasayla değişik 2. maddesi hükmü `hükmün açıklanmasının geri bırakılması hallerinde de yargılama giderlerinin sanıklara yükletileceğini öngörmekle, bu atıfetten yararlanmanın katılan sanıklar yararına bir sonuç doğurmayacağını, aksine hükmün açıklanması ertelendiğinde 5 yıllık bir denetim süresine hükmedileceğinden daha aleyhe bir sonuç doğuracağını ortaya çıkamaktadır…”

[6] Bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2009/7-96 E., 2009/188 K 

[7] ÇINAR Çağatay NKÜ Hukuk Fakültesi Dergisi 2024/1 s. 162