*Av. Yakup ERİKEL, Stj. Av. R. Betül SOYSAL
GENEL OLARAK
Temel ve evrensel bir hak olarak Adil yargılanma hakkı 1982 Türk Anayasasında madde 36’da düzenlenmiştir. Anayasa madde 36: "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" şeklindedir.
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Adil yargılanma hakkının yerine getirilmesinden öncelikli olarak ulusal yargı makamı sorumludur. Ve sadece yargılama sürecinde değil, önceki ve sonraki evrelerde de gözetilmesi ve ihlal edilmemesi gereken bir haktır. Adil yargılanma hakkı medeni ve ceza davalarında uygulanmakla birlikte istinaf yargılamasında, Türk Anayasa Mahkemesinde görülen davalarda da karşımıza çıkan bir haktır. Bu hakka ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde medeni yargılamasında da uygulandığı gibi özellikle ceza yargılamasında ön plana çıkmaktadır. Maddenin sadece kovuşturma evresinde değil soruşturma evresinde de Cumhuriyet savcısı tarafından uygulanmalı ve gözetilmelidir. Hakkın korunması dava süreci başlamadan önce de dikkate alınmak zorundadır. Özellikle maddede geçen ’‘ Bir suçla itham edilen kimse’’ durumunda itham; gözaltı, iddianame veya tutuklama kararı ile de başlayabilir. Dava öncesinde, dava aşamasında ve hatta dava sonrasında verilen kararın infazı gibi duruşma sonralarını da kapsayan bir haktır. Yani sadece dava sürecini ilgilendirmez. Soruşturmada şüpheli, kovuşturmada sanık, infazda hükümlü sıfatını alan kişilerin hepsi, adil yargılanma güvencesi altındadır.
Delillerin toplanma aşaması olan soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının tavrı önem arz eden husustur. Cumhuriyet savcısı soruşturma evresinde delillerin dikkatle toplanması, iddianame hazırlanırken tarafsız ve mevcut deliller ışığında hazırlanması, soruşturma sürecini gereksiz uzatması, bazı delillerin göz ardı edilerek iddianame hazırlanmasının geciktirilmesi adil yargılanma ilkesine aykırılıktır.
Sürecin makul sürede bitirilememesi, adil yargılanma hakkının ihlalinin en çok görüldüğü hallere örnek verilebilir. Ve bu ihlaller en çok ceza yargılamalarında görülmektedir. Avrupa insan hakları mahkemesi süre hesabını; davanın karmaşıklığı, başvurucunun ve yargılama makamın tutumu gibi etkenlere bakarak yapmaktadır. Ülkemizde ise makul süre göz ardı edilmekte ve gereksiz gecikmelerin önüne geçilememektedir. Taraflar süreç uzadıkça zarara uğramakta ve adil yargılanma hakkıyla birlikte birçok menfaati ihlal edilmektedir. Makul sürenin uygulanmasında yapılan usulsüzlükler hukuki zeminini olumsuz etkilemektedir.
SORUŞTURMA EVRESİNDE ADİL YARGILANMA HAKKI
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nda Cumhuriyet savcısının soruşturma evresindeki görev amacı “maddi gerçeğin araştırılması” ve “adil bir yargılamanın yapılabilmesi” hususunda belirlenmiştir. (CMK m. 160/2). Adil yargılama hakkı soruşturma aşamasının en başından itibaren başlar. Riayet edilmesi gereken evleviyetle uygulanması gereken bir husustur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 6.6.2000 tarihli Magee/Birleşik Krallık kararı: Adil yargılanma hakkının düzenlendiği İHAS m.6 nın esas amacı, yöneltilen suçlama hakkında karar vermeye yetkili bir mahkemede adil yargılanmayı sağlamaktır. Lakin adil yargılanma ilkesin esasen tüm yargılama sürecini kapsadığından yargılama öncesi soruşturma evresinde uygulanması gerekir. Dava açılmadan önce soruşturma sürecinde ve soruşturma derinleştirilirken alınan her ifade, toplanan her delilde kısacası soruşturma evresindeki tüm işlemlerde işlerlik kazanacaktır. Aksi takdirde soruşturma sürecinde yargılanmanın adilliği son derece etkilenecek ve hakkaniyetli bir süreç olamayacaktır. Bu sebeple sözleşme m.6 ve özellikle fıkra 3 dava açılmadan önce de geçerlidir. Sözleşmenin maddesinin ilk fıkrası yasal, bağımsız ve tarafsız mahkemede, alenen ve makul sürede yargılanma hakkını, ikinci fıkrası masum sayılma hakkını güvenceler.
Adil yargılama ilkesi, savcının görevini objektif biçimde yürütmesini, şüphelinin aleyhine olduğu kadar lehine delilleri de toplamasını gerektirir. Savcıya güvenilmeyen soruşturma ve kovuşturma sürecinden sonra yargılamanın adil bir sonuca ulaşması mümkün olmaz. Taraflı olduğundan kuşku duyulan savcının soruşturma ve kovuşturma evrelerine katılmasını engelleyecek kurallara hukuk sistemimizde bulunmaması durumun açıkça engellenemeyeceğini vurgular niteliktedir. Lakin bu hususta bir mekanizma geliştirilmesi gerekmektedir. Çünkü soruşturma evresinin yönetimi Cumhuriyet savcısındadır. Bu evrede meydana gelebilecek herhangi bir usulsüzlük kovuşturma sürecine yansıyacaktır. Örneğin alınması gereken bir ifade alınmamışsa, elde edilmesi gereken bir delil gözden kaçırılmışsa veya soruşturmaya etkisi olacak bir delil savcı tarafından önemsenmediğinden dosyaya eklenmemişse kovuşturma sürecinde elde edilen her delil kararı etkileyebileceğinden oldukça önem arz etmektedir.
AİHS’in 6. maddesinin 1. fıkrasına göre “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.” Maddeye bakıldığında yargılamanın makul bir süre içinde yapılması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Yargılama sürecinin öncesini de adil yargılanma hakkı kapsamına girdiğinden, soruşturmanın da makul sürede tamamlanması gerekmektedir
Yargılamanın, kanunla kurulan bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde, makul bir sürede, aleni bir şekilde ve hakkaniyete uygun olarak yapılması gerekmektedir. Adil yargılanma haklarına riayet edilerek işleyen süreç bakımından yapılacak olan yargılamanın sonucunda alınan kararın adil olmasının yanında karar verilene dek gerçekleştirilen yargılama aşamalarının adil olması ve gerekli usullerin yerine getirilmesi de büyük önem arz etmektedir. Adil olabilmesi içinde soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin makul sürede tamamlanması gerekmektedir aksi halde geri dönülemeyecek zararlar oluşabilir. Adaletin geç tecelli edilmesi adaletsizlik olarak nitelendirilebilir.
Yetkili makamlar, sürenin makul olup olmadığı kıstasını araştırırken;
- yargılamanın süresine,
- şikayetçinin bu sürenin uzamasında kusuru olup olmadığına,
- idari otoritenin tutumuna,
- yargılama makamlarının tutumuna ve
- dava konusunun niteliğine bakmaktadır.
Bu durumda; makul sürenin başlangıç tarihi, gözaltına alınma tarihi, tutuklanma tarihi, ilk soruşturmanın açıldığı gün yahut suç isnadıyla hazırlık soruşturmasının başladığı tarih olabilmektedir. Bu süreçte makul süre hesabında soruşturma evresinde soruşturmanın aydınlatılması için yapılan her türlü işlemin makul sürede tamamlanması gerekir.
Soruşturma süresinde makul süreye uyulmaması adaletin geç tecelli etmesi durumuyla karşı karşıya kalındığında zamanında adalet yerini bulmamışsa, gecikmesi mağduriyetlere sebep olmuşsa artık bu aşamadan sonra adalet yerini bulmuş sayılamaz. Adaletin geciktirilmesi hiçbir hukuk düzeninde korunabilecek nitelikte değildir. Cumhuriyet Savcılığı makamının üstlendiği kamu görevi mesleğinin ağırlığı evvela bilinmekle birlikte soruşturma sürecinde adil yargılanma haklarının ihlal edilmesi hem hukuka hem de makamın üstlendiği göreve ters düşecektir.
Cinsel suçlarda soruşturma evresinde makul süre ve hassasiyet hususu göz ardı edilmemeli ve son derece dikkatle yürütülmelidir. Kamu davası olmasının ve diğer suçlar gibi mahiyeti gereği önem arz etmenin yanında, mağdurun yaşadığı olay sebebiyle biyolojik ve psikolojik olarak ağır yıkımlara yol açabilmektedir. Soruşturma süresince anlaşılmadığını, dinlenmediğini düşüncesine kapılan veya soruşturmanın akıbeti açısından şüpheleri olan mağdurun yargılama aşamasında adaletin algısını kaybedebilir. Adaleti tesisi edilmesi için tüm yargı mensupları olarak görevlerimizi layıkıyla icra ederken davanın taraflarının, mağdurun ve tüm kamunun adalete olan inancını ve güvenini korumakla mükellef olduğumuz kanaatindeyiz. Adalet tüm bireyler için var olan bir olgudur. Yargılamanın her evresinde doğru usul, delillerle desteklenmiş ve şüpheden uzak bir esas ve sonunda gerekçeli bir hüküm ile adalet tesis edilecektir.
Cinsel suçlarda soruşturma evresinin hassasiyetle yürütülmemesi hakkında örnek bir olayda:
Nitelikli cinsel saldırı suçun mağdurun ilk olarak yaşadığı ilde bulunan Cumhuriyet Başsavcılığında alınan ilk ifadeden sonra soruşturma dosyası yetkisizlik kararı ile başka bir bölgenin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Gönderildikten yaklaşık 5 ay gibi bir süre sonra ikinci ifade alınmıştır. Bu sırada ilk ifadenin üzerinden ise 9 ay geçmiştir
TCK 102 cinsel saldırı, TCK 107 Şantaj, TCK 125 Hakaret, TCK 134, Özel hayatın gizliliğini ihlal, TCK 135 Kişisel verilerin kaydedilmesi suçları ve başkaca diğer suçları içererek mahiyeti gereği ağır nitelikte olan bu dosyanın soruşturma süresinin yaklaşık olarak 1 yıla tekabül etmesi adil yargılanma ilkesinde aykırılık sayılabilir çünkü mahkemede görülen dosyalar hakkında makul süreler daha belirgin olsa da soruşturma evresinde dosyanın durumuna göre makul süre belirlenecektir. Süreç 1 yıl sürmüş, dosya ilk bölgeden ikinci bölge Cumhuriyet Başsavcılığına tevdii edildikten sonra ikinci ifade için yaklaşık 5 ay kadar süre beklenilmesi sırasında mağdur intihara teşebbüs etmiştir. Suçun ağırlığı ve dahi mağdurun durumu bu vaziyette iken dosyanın halen yargılama makamının önüne gelmemesi adil yargılanma ilkesine riayet edilmediğini açıkça gösterir niteliktedir. Ayrıca ikinci kez ifade alınan savcılık makamınca dosya kapsamındaki suçların hepsi için ayırma kararı verilerek farklı yargı mercilerine gönderilmiştir. Ayırma kararının bu denli ağır ve mahremiyet içeren dosyada adil yargılanma hakkını etkilendiği açıktır. Bir Cumhuriyet Savcısı sahip olduğu kamu gücü sebebiyle var olan yetkisini kırarak, dökerek kullanmamalıdır. Zira dava niteliği gereği kamu davasıdır. Bu ayırma kararı soruşturmanın uzamasına ve zorlaşmasına sebebiyet vererek adil yargılanma hakkını doğrudan etkilenmiştir. Ayrıca ek olarak belirtmek gerekirse soruşturma dosyası yetkisizlik kararından ile başka bir bölgenin Cumhuriyet savcılığına tevdii edildikten 5 ay sonra ikinci ifadenin alınması soruşturmayı oluşturan işlemlerden biri olan ifade alınmasında makul süreye uyulmamasıdır. Bu soruşturma sürecinde usulsüzlük yapıldığını da ortaya koyar.
Soruşturma evresinde yapılan usulsüzlükler ve soruşturmaya konu olan nitelikli cinsel saldırı suçunun mahiyeti ve mağdurun durumu sebebiyle soruşturma süresinin uzunluğu adil yargılanma ilkesini ihlal etmektedir. Dolayısıyla ifade alırken makul süreye uyulmaması ihlale örnektir. Bu bakımdan da adaletin tesis edilmesi gayesi kovuşturma evresinde değil soruşturma evresinde de gözetilmesi gereken bir husustur. Adil bir şekilde usulünce ve makul süre içinde tamamlanacak sağlıklı bir soruşturma evresi ile başlayan hukuki süreç kovuşturma evresinde verilen nihai karar ile son bulacak ve ancak adalet bu şekilde tesisi edilebilecektir. Yeterli deliller bulunmasına, suçun niteliğinin ağırlığına, mağdurun psikolojik durumuna ve yaşadığı mağduriyete rağmen soruşturma sürecindeki yapılan usulsüzlükler ve adil yargılanma hakkının ihlali adaletin geciktirilmesine sebebiyet vermektedir.
Ayrıca olayda mağdurun uğradığı cinsel saldırıdan sonra fail tarafından, psikolojisini ve hassas noktasını iyi bildiği mağdura yapılan kasıtlı psikolojik müdahaleler ve hareketler neticesinde mağdurun intihara teşebbüs etmesi kanaatimizce TCK da yer alan katalog suçlardan madde 84’de düzenlenen intihara yönlendirme suçunun oluştuğu da sabittir. Zira yaşadığı nitelikli cinsel saldırıdan sonra hayatının bittiğini düşünen mağdura yapılan ve söylenenler neticesinde intihara yönelmesi başka bir sebeple açıklanamaz. Dosya kapsamındaki mağdura karşı işlenen tüm suçların yanında intihara yönlendirme suçunun da işlenmesi, dosyanın ciddiyetinin ve aciliyetinin açıkça anlaşılıyor olmasına rağmen soruşturma sürecinin uzatılması yalnızca adil yargılanma ilkesine değil hukuka, adalet duygusuna ve hakkaniyete aykırıdır.
Suça maruz kalan cinsel suç mağdurlarının zaten şahsına karşı işlenen kişiliği ve manevi bütünlüğü hedef alınan bu suç, kendisini derinden etkilediğinden ifade verirken dahi zorlanmaktadırlar. Uzayan her işlemde adaletin işlemediği her vakitte üzerindeki psikolojik etkileri devam edecektir. Bu sebepledir ki soruşturma evresinin hassasiyetle, usulünce ve en kısa zamanda tamamlanması mağdurlarının yaşadıklarına karşılık yerini bulacak adalete inanmalarını sağlayacak aynı zamanda başlayacak yargılama sürecinde de gerçeğe ulaşılması için çaba göstereceklerdir. Bunu sonucunda adalet yerini bulduğunda, mağduriyetlerine ve yaşadıkları ağır psikolojik travmalara bir nebze de olsa olumlu anlamda iyi gelecektir.
SONUÇ
Ülkemizde yaşanan cinsel suçlarda yargılama ve soruşturma evrelerinin hassasiyetle yürütülmesi gerekmektedir. Maddi gerçeğe ulaşılmasının, suç ile itham edilen kimselerin sunulan deliller ışığında kanununa uygun olarak cezalandırılmasının yanında suçun mağdurunun durumunun da gözetilmesi gerekmektedir. Adaleti ararken adaletin işleyişini yavaşlatmak mağdurun mağduriyetini arttıracak ve suçun etkisini büyütecektir. Adil yargılanma hakkının yapı taşlarından biri olan makul süre, cinsel suçlarda soruşturma aşamasında da kovuşturma aşamasında da çok daha fazla önem arz etmektedir. Bu suçlarda adalet yerini bulması kadar önemli olan husus, adaletin usulünce yürütülmüş soruşturma/kovuşturma evresiyle ve adil yargılanma hakkına, dolayısıyla makul süreye uyularak tecelli etmesidir.