*Av. Sibel ÖZTÜRK, LL.M., Öğr. Stj. Av. Fatih Alperen ÇELİK
1. GİRİŞ
Tarihte, çeşitli toplumların hukuk düzenlerinde birçok cinsel davranış cezalandırılmaktaydı. Cezalandırılan cinsel etkinliklerden bir kısmı kadına karşı şiddeti de içeriyordu. Ancak bunun nedeni, kadınların birey olarak özgürlüklerinin veya güvenliklerinin sağlanması değildi.1 Tamamen toplumun ahlak yapısı ve nesebinin korumasıyla alakalıydı. Günümüzde bireylerin cinsel özgürlüğü olduğu kabul edilmektedir.
Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar, ülkemizde ne yazık ki sık rastlanılan suç tiplerinden birini teşkil etmektedir. Cinsel saldırı; özünde başka bir kişinin vücudu üzerinde işlenen ve korku, çaresizlik ve fiziksel acıya neden olan bir şiddet suçu olarak tanımlanmaktadır.2 Cinsel suçlar, Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitabının “Kişilere Karşı Suçlar” bölümünde 4 madde halinde düzenlenmiştir. Bu suç kategorisinde yer alan Cinsel Saldırı Suçu da kişinin cinsel dokunulmazlığına karşı işlenen suçlardan biri olup Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinde düzenlenmiştir.
TCK’da cinsel dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği yere göre sistematik bir yorum yapılırsa, inceleme konusu olan suçlarda korunan hukuki yararın “cinsel özgürlük” olduğu ortaya çıkar. Burada korunan mağdurun “cinsel haysiyeti” değil, cinsel nitelikli bir davranışa girişme konusundaki irade özerkliği, kişi özgürlüğüdür. Cinsel özgürlük bireylerin kendi cinsel potansiyellerini ifade etmelerine olanak verir. Bu tanım cinsel baskının her türünü, her çeşit cinsel zorlama, istismar ve tacizi reddeder ve tanımı dışında bırakır. Cinsel davranışlar ise cinsel bir amaçla veya cinsel arzuları tatmin amacıyla gerçekleştirilen hareketleri ifade eder. Suçun oluşabilmesi için mağdurun vücuduna, nasıl dokunulursa dokunulsun, failin fiziki bir biçimde ve cinsel amaçlı teması şarttır. Cinsel saldırı suçunun bir diğer şartı ise fiilin canlı ve gerçek kişi üzerinde işlenmesidir. Türk Ceza Kanunu’nun sistematiğine göre 18 yaşından büyükler bakımından rızaya aykırı gerçekleştirilen, cinsel dokunulmazlığı ihlal eden eylemler “cinsel saldırı” olarak isimlendirilmiştir. 18 yaşından küçüklere karşı işlenen suçlar için kanun koyucu ayrı ve daha ağır bir düzenleme getirmiş olup TCK’nın 103 ve 104. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu çalışmada cinsel saldırı suçunun oluşmasının şartları, nitelikli halleri ve rızanın bu suçun oluşumundaki etkisi ele alınacaktır.
Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesi, “Cinsel Saldırı” başlığını taşımakta olup, anılan hükme göre
Madde 102- (Değişik: 18/6/2014-6545/58 md.) (1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
(3) Suçun; a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b) Kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık tarafından,
d) Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
e) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle, işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(5) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
2. CİNSEL SALDIRI SUÇUNUN OLUŞMASININ ŞARTLARI
A. Maddi Unsurları
Fail: Fail; kadın, erkek herkes olabilir. Yani bu suç herkes tarafından herkese karşı işlenebilir. Eşlerin birbirine karşı suçu işleyip işleyemeyeceği tartışmalıdır. Suça cinsel özgürlük açısından bakanlar, suçun mağdurunun eş de olabileceğini ifade ederler. Zira evlilik ilişkisi bir eşi diğerinin egemenliği altındaki bir nesne konumuna getirmez. Diğer açıdan bakanlar ise eşlerin özellikle cinsel dokunulmazlık kapsamında bazı fiillere katlanması gerektiğini ileri sürerler. TCK’da sadece “vücuda organ veya cisim sokulması” nitelikli hali bakımından, eşe karşı işlenmesinin şikâyete tabi bir suç olarak düzenlenmesi; basit hali bakımından tartışmalara neden olmuştur. Basit halinin suç teşkil etmemesi gerektiği ileri sürülmüş ve Yargıtay da aynı görüşü benimsemiştir. Yargıtay’ın konu ile ilgili görüşü: “Eşe karşı işlenen cinsel sularda cinsel saldırının sadece nitelikli halinin TCK’nın 102/2’nci maddesinin ikinci cümlesinde şikâyete tabi suç olarak düzenlenmesi, cinsel saldırı suçunun basit halinin eşe karşı işlenmesinin ise suç olarak düzenlenmemesi karşısında, olay tarihinde mağdure ile resmi evli olan sanığın eşinin rızası hilafına onu kendisine doğru çekerek sarılıp öpmesi şeklinde eyleminin TCK’nın 102/1’inci maddesinde suçu oluşturmadığı…” 3
Failin belirli kişilerden olması ise cezayı ağırlaştıran neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Suçun mağduru aynı cinsten bir kişi olabileceği gibi farklı cinsten bir kişi de olabilir. Ancak mağdurun özellikle, 18 yaşından büyük olması gerekmektedir, aksi takdirde basit cinsel saldırı suçu değil, çocukların cinsel istismarı suçu oluşacaktır. Ayrıca suçun mağdurunun yalnızca insan olabilmesi sebebiyle, hayvanlar veya ölüler üzerinde işlenmesi durumunda cinsel saldırı suçu oluşmayacaktır. Bununla birlikte, hayvanlar üzerinde işlenmesi durumunda, Hayvanları Koruma Kanunu’na muhalefeti; ölüler üzerinde işlenmesi durumunda ise TCK’nın 130/2. maddesindeki “kişinin hatırasına hakaret” suçunu oluşturacaktır.4
Mağdur: Mağdur; kadın veya erkek, yaşayan herhangi bir kimse olabilir. Mağdurun sıfatı; suçun oluşması bakımından değil, nitelikli halin uygulanması bakımından önem arz eder (3’üncü dereceye kadar akrabalar arasında gerçekleşmesi gibi). Mağdurun yaşı çok önemlidir. Mağdur 18 yaşını tamamlamış olmalıdır. Aksi halde TCK m.102 kapsamına girmez. Mağdurun gerçek yaşının tespiti önem kazanmaktadır.
Suçta Kullanılan Araçlar: Bu suçun oluşması için hareketlerin mağdurun rızasına aykırı olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Buna karşılık gerekçede mağdura karşı cebir veya tehdit veya hile kullanılabileceği gibi; örneğin, bilincinin yitirilmesine neden olmak veya uyku hali nedeniyle bilincin kapalı olmasından yararlanmak suretiyle bu suçun işlenmesinin mümkün olduğuna değinilmiştir. Ayrıca TCK m.102/4’te “Cinsel saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” denilerek, kasten yaralamanın temel şekli kapsamındaki cebir ve şiddetin suçun unsuru oluşturduğu sonucuna varılabilir.
Cebirden anlaşılması gereken, mağdurun her türlü direncini kıran ve failin istediği şekilde hareket etmesine olanak sağlayan fiziki güçtür. Cebrin, eylemin devamı esnasında uygulanmasına gerek yoktur. Başlangıçta mağdurun direncini kırmaya yetecek kadar uygulanmasını kafidir. Cebirden kurtulması için mağdurun sürekli ve enerjik biçimde karşı koyması da aranmamaktadır. Eyleme rıza gösterilmişse söz konusu rızanın nitelikli halleri de kapsaması gereklidir. Rızanın ayrıca eylemin devamı boyunca varlığını koruması da aranmaktadır. Cebir eşya veya mağdurun bir yakını üzerinde gerçekleştirilmiş ise mağdur bakımından tehdit oluşturur. Mağdurun yardım istememiş olması, elbiselerinde yırtılma-sökülme olmaması, direnmeyi ispatlayacak şekilde vücutta yaralanmaların meydana gelmemesi, cebrin mevcut olmadığını göstermez.
Mağdurun eyleme rıza gösterdiği iddiası da dikkatle incelenmelidir. Yargıtay cinsel suçlar açısından “Şüpheden sanık yararlanır.” ilkesinin uygulama alanını ciddi ölçüde daraltmıştır. Yargıtay 5.Ceza Dairesi’nin yerleşik içtihadına göre, kendisine yönelik eylemin gerçekleştirildiğini iddia eden mağdurun iftira etmesi için bir neden bulunmuyorsa ve tüm aşamalardaki beyanlarında samimiyetini şüpheye düşürecek bir tutarsızlık yoksa, bu beyanlara itibar edilmelidir.
Tehdit; mağdurun cinsel davranışa rıza göstermemesi halinde, mağdura ileride bir zarar vereceğini ifade etmesidir. Bu zarar, mağdur veya yakınları hatta malı üzerinde bile gerçekleştirilebilir. Tehdidin mağduru istemediği şekilde davranmaya mecbur edici yoğunluğa ulaşması, yani mağdurun iradesini baskı altına almayan elverişli olması gerekmektedir. Tehdidin suçun işlendiği sırada ya da öncesinde kullanılmalıdır.
Mağdur cinsel davranış karşısında kendisini savunmak için yeterli irade oluşturamıyor, açıklayamıyor veya gerçekleştiremiyorsa “fiile direnmeyecek durum” dan söz edilir. Bu durum mağdurun akıl veya beden hastalığından, failin hileye başvurmuş olmasından veya mağdurun çaresizliğinden kaynaklanabilir. Evlenme vaadinin hile olup olmadığı tartışmalıdır.
Eski TCK evlenme vaadi ile kızlık bozma suçu (TCK m. 423) mevcutken, ilgili suç yeni TCK’ya alınmamıştır. Kimi görüşe göre burada evlenme vaadine mağdurun rıza göstermesini sağlamak için başvurulduğundan dolayı geçerli bir rıza olmadığından suçun oluşacağını ifade eder. Kimi görüşe göre de burada fiile rıza gösterildiğini ifade ederler. Her ne kadar rıza şartlı bir rıza olsa da fiili hukuka uygun hale getirdiği ifade edilir.
Konu: Suçun işlenmesiyle mağdur olan kişinin vücudu, aynı zamanda suçun konusunu oluşturmaktadır. Cinsel saldırı suçuyla mağdurun vücut dokunulmazlığı ihlal edildiği için mağdurun vücudu ve cinsel dokunulmazlığı suçun maddi konusunu oluşturmaktadır.5
Cinsel Davranış: Suçun basit şekli açısından “cinsel davranışlarla vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesi” gereklidir. Kişinin vücudu üzerinde gerçekleştirilen cinsel arzuları tatmin amacına yönelik ve cinsel ilişkiye varmayan cinsel davranışlardır. Cinsel arzuyu kısmen ve kısa süreli olarak tahrik etmeye elverişli hareketlerle de cinsel davranış olarak nitelendirilebilir. Önemli olan müdahalenin şiddet derecesi değil, objektif olarak mağdurun cinsel özerkliğini zedelemeye elverişli bir nitelik taşımasıdır. Konuyla ilgili Yargıtay kararı: “…olay günü mağdurenin abisiyle birlikte binanın bodrumunda bulunduğu sırada onunla karşılaşan sanığın, mağdurenin o gün şehir dışından dönmüş olmasından dolayı onunla tokalaşması ve onu öpmek üzere yaklaşması biçimindeki eylemini toplumda yerleşik olduğu üzere ve aralarındaki sosyal münasebete uygun olarak yanak yanağa öpüşme amacıyla yapmış olabileceği…”6.
Vücut dokunulmazlığının ihlali; Cinsel davranışla vücut dokunulmazlığı ihlal edilmelidir. Bedensel temas şarttır ancak çıplak veya kıyafetle olması önemli değildir. Yargıtay uygulamasında niteliği, şiddeti ve devam süresi ne olursa olsun, mağdurla fiziksel herhangi bir temasın tespit edildiği her durumda, davranışın cinsel nitelikli olması kaydıyla, TCK m. 102’nin uygulanması gerektiği görüşündedir.
Mağdur üzerinde işlenen (bedensel temas içeren) ve vücuda organ ve cisim sokma düzeyine varmayan, ani olmayıp süreklilik gösteren şehevi hareketler, TCK m. 102/1 c. 1 kapsamında sayılacaktır. Ani ve kesiklik gösteren davranışlar TCK m. 102/1 c.2 kapsamında sayılacaktır.
B. Manevi Unsurları
Cinsel saldırı suçu kasten işlenebilen bir suç olup, olası kastla da işlenebilir. Kast, TCK’nın 21. maddesinde “Suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. TCK m. 102/2 kapsamında kastın, vücuda organ veya cisim sokmaya da yönelik olması gerekir. TCK m.102/1 ve TCK m.102/2 açısından failin cinsel arzularını tatmin etmek amacıyla hareket etmesi de gerekmez. Türk Ceza Kanunu’nda taksirle işlenebilen suçlar sayılmak suretiyle belirlenmiştir. Cinsel saldırı suçunun taksirle işlenmesi mümkün değildir.
3. CİNSEL SALDIRI SUÇUNDA NİTELİKLİ HALLER
Cinsel saldırı suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsuru olarak “vücuda organ veya sair bir cisim sokulması” 102’nci maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Maddenin 3’üncü fıkrasının a bendinde “Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı” suçun işlenmesi hali, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hal olarak öngörülmüştür. Fail ile mağdur arasındaki hizmet ilişkisinin varlığı veya failin kamu görevi dolayısıyla mağdur üzerinde nüfuza sahip olması cezayı artırıcı nitelikli unsur olarak maddenin 3’üncü fıkrasının b bendinde düzenlenmiştir. Cezayı artıran nitelikli hal olarak sayılan akrabalık ilişkisi 3’üncü fıkranın c bendinde düzenlenmiştir. Cinsel saldırı suçunun “Silâhla veya birden fazla kişi tarafından birlikte” işlenmesi, cezayı artırıcı nitelikli bir unsurdur.
Suçun Vücuda Organ veya Sair Bir Cisim Sokulmak Suretiyle İşlenmesi (TCK m.102/1): Nitelikli hal bakımından fail veya mağdur herkes olabilir. Nitelikli halin kadın tarafından erkeğe karşı işlenmesi de olasıdır. Failin, mağdura organ veya cisim sokması için mağduru veya üçüncü bir kişiyi aracı kılması durumunda nitelikli hal gerçekleşmiş olur. Failin bir başkasını kendisine organ veya cisim sokmaya zorlaması durumunda dolaylı faillik yoluyla nitelikli cinsel saldırı suçu oluşabilir. Yargıtay, failin kendisine mağdurun organını ithal ettirmesinin, nitelikli değil; basit cinsel saldırı suçunu oluşturacağı kanaatindedir. Kanun metninde organ veya cisim sokulacak yerler belirtilmemiş; ancak gerekçede vajinal, anal veya oral yoldan organ veya sair nesne sokulabileceği eklenmiştir. Vücuda bir organ sokulabileceği gibi cisim de sokulabilir. Bu nitelikli hal, eşlerin birbirine yönelik cinsel saldırıları bakımından da geçerlidir.
Suçun Beden veya Ruh Bakımından Kendisini Savunmayacak Durumdaki Kişiye Karşı İşlenmesi (TCK m.102/3-a): Mağdurun kendisini savunmayacak duruma gelmesi bir rahatsızlıktan, yaşlılıktan veya engelli olmasından ileri gelebilir. Bu durum kalıcı veya geçici olabilir. Ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olma ise mağdurun eylemin kötülüğünü kavrayamamasıdır. Mağdurun bu duruma düşmesinde kusuru olmasının hiçbir önemi yoktur. Maddede yer almasa bile bu durumun suçun işlenmesini kolaylaştırması veya mümkün kılması aranır. Nitelikli hal olduğu için kastın kapsamına dahil olmalıdır.
Suçun Kamu Görevinin, Vesayet veya Hizmet İlişkisinin Sağladığı Nüfuz Kötüye Kullanılarak İşlenmesi (TCK m.102/3-b): Suçun kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılmasıyla işlenmesi bakımından fail kamu görevlisi olmalı ve ayrıca da söz konusu görevin sağladığı nüfuzu da kötüye kullanarak suçu işlemelidir. Bu nüfuzun suçun işlenmesinden özel bir kolaylık sağlaması gereklidir. Hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılmasında kamusal veya özel bir kuruma bağlı olmasına gerek kalmadan fail ile mağdur arasında hizmet ilişkisinden kaynaklanan bir bağımlılık ilişkisinin bulunması ve failin de bu ilişkinin sağladığı kolaylıktan yararlanarak suçu işlemesi gereklidir. Salt mağdurla aynı yerde çalışmanın sağladığı kolaylıkla suçun işlenmesi bu kapsamda değildir.
Suçun Belli Akrabalık İlişkisi Bulunan Kişiler Tarafından İşlenmesi (TCK m.102/3-c): Suç üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlığı ilişkisinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık tarafından işlenmesi gereklidir. Nitelikli hal olmasının nedeni suçun işlenmesindeki kolaylıktır. Bu kişilerin mağdur üzerinde hüküm veya nüfuz sahibi olması aranmamıştır. Fail ile mağdur arasında, bu bentte bahsi geçen bir akrabalık ilişkinin olması durumunda da cezanın yarı oranda artırılacağı öngörülmüştür.
Suçun Silahla veya Birden Fazla Kişi Tarafından İşlenmesi (TCK m.102/3-d): Silah kavramı için daha önce anlatılanlar geçerlidir. “Silah” ile TCK’nın “Tanımlar” başlıklı altıncı maddesinin f bendinde sayılanların anlaşılması gerektiği düşünülmelidir. Silah mağdurun iradesini etkileyecek şekilde kullanılmış olmalıdır. Suçun birden fazla kişi tarafından işlenmesinde en az iki kişinin fail olarak katılması gereklidir. Burada müşterek faillik de olabilir. Azmettiren veya yardım edenler bu sayıya dahil değildir.
Suçun İnsanların Toplu Olarak Bir Arada Yaşama Zorunluluğunda Bulunduğu Ortamların Sağladığı Kolaylıktan Faydalanmak Suretiyle İşlenmesi (TCK m.102/3-e): Gerekçeye göre kışla, ceza infaz kurumu, öğrenci yurdu, okul pansiyonu ve hastane gibi zorunlu olarak toplu yaşanılan yerlerdir. Suçun işlenmesinde kolaylık sağlayıp, mağdurun savunmasız durumda olabileceği yerlerdir. Bu nitelikli hal de bir arada yaşama zorunluluğunu doğrudan bir durumdan kaynaklanmalıdır. Bu ortam suçun işlenmesinde kolaylık sağlamalıdır. Böyle bir zorunluluk yoksa nitelikli hal uygulanmaz. Yoksa keyfi olarak gidilen bir sinemada ya da futbol maçında bu hükmün uygulanması yerinde olmaz.
Suçun Mağdurun Ölümü veya Bitkisel Hayata Girmesi Sonucuna Yol Açması (TCK m.102/5): Netice sebebiyle ağırlaşmış suç söz konusudur. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlar, failin kastettiği suçun vücut bulması için yeterli olanın ötesinde bir zarar veya tehlikenin gerçekleştiği suçlardır. Kast kapsamında olmaması gereklidir ve ayrıca taksir düzeyinde kusuru bulunmalıdır. Ölüm neticesi fiil, cinsel davranışa bağlı olarak meydana gelmiş olmalıdır. Cinsel saldırı suçunun mağdurunun intihar etmesi durumunda objektif isnadiyet kapsamında değerlendirilir. Objektif isnadiyet; neticenin failin bir eseri olarak görülüp görülemeyeceğini incelemekte, normatif bir değerlendirme ile sorumluluğu tespit etmeye çalışmaktadır. Diğer bir deyişle eylemin nedenselliği araştırılır.
4. CİNSEL SALDIRI SUÇUNDA RIZANIN ETKİSİ
Rıza kelime olarak “Razı olma, isteme, istek” anlamına gelmektedir. Suçun unsuru olarak hukuka aykırılık işlenen fiile hukuk düzeni tarafından cevaz verilmemesi, fiilin bütün hukuk düzeni ile çelişki ve çatışma halinde bulunması anlamına gelmektedir. Mağdurun rızası hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaktadır. Suç tipinde hareketin, ilgilinin iradesine karşı veya iradesi olmaksızın işlenmesi aranmış ise bu tür suçlarda ilgilinin rızası suçun oluşmasını ortadan kaldıran bir etkiye sahip olacaktır. Bunun için suçun kanuni tanımına bakılmalıdır. Eğer bir suç tipinde açıkça fiilin hak sahibinin veya ilgilinin rızasına rağmen işlenmesi unsur olarak yer almaktaysa veya suç tipinde açıkça yer almamakla beraber yorum yoluyla hareketin ilgilin iradesine rağmen veya iradesi olmaksızın işlenmesi gerektiği sonucuna varılıyorsa, bu tür suçlarda ilgilinin rızası tipikliği kaldıran bir etkiye sahip olacaktır. İlgilinin rızası, kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabileceği bir hak bakımından hukuka uygunluk nedeni oluşturur.
Cinsel saldırı suçunda kişinin cinsel tercihte bulunma özgürlüğünü ortadan kaldırmayan hile rızayı etkilemeyecektir. Mağdurun, fail tarafından rızası alınmadan, olumlu iradesi olmaksızın veya zorla, kaba kuvvet kullanarak veya mağdurun herhangi bir şekilde etkisiz hale getirilmesi suretiyle vücut bütünlüğüne cinsel davranışlarla müdahale edilmesi suçu oluşturacaktır. Rıza yalnızca cinsel davranışa değil, aynı zamanda cinsel davranışın gerçekleşme biçimine de ilişkin olmalıdır. Rıza, vücuda organ sokmayı kapsamıyorsa vücuda organ veya sair cisim sokulması durumunda suç oluşacaktır. Mağdur bakımından onura aykırılık taşıyan ya da ağır bedensel zarar doğurma riski taşıyan cinsel davranışlara gösterilen rızanın geçerliliği yoktur.7
Kanun koyucu; cinsel dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği hükümlerde, mağdurun rızası konusuna değinmemiş, hangi iradeyi sakatlayan durumlarda cinsel saldırı suçunun oluşacağına ilişkin düzenlemeye yer vermemiş ve bu şekilde bireyin cinsel hürriyeti üzerinde geniş bir koruma alanı oluşturmaya çalışmıştır. Mağdurun isteği veya bilgisi dışında vücut bütünlüğüne yönelik olarak yapılan her türlü cinsel davranışın cezalandırılması amaçlanmıştır. Yargıtayın ilgili kararı: “Bir yıla yakın bir süredir tanışan sanık ile mağdurenin anlaşarak Ankara’dan İzmir’e gittikleri, İzmir’de bir hafta kadar kaldıktan sonra Muğla’ya geçtikleri, 06.09.2007 - 25.09.2007 tarihleri arasında birden fazla kere olmak üzere cinsel ilişkiye girdikleri, eylemlerin cebir, tehdit ya da hile olmaksızın 18 yaşından büyük mağdure K6’in rızası ile gerçekleştirildiği ve mağdurenin cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olmayacak derecede ruh hastası olduğu konularında yerel mahkeme, Özel Daire ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Çözülmesi gereken sorun, mağdure K6’de var olan ve eyleme ruhsal yönden mukavemet edememe sonucunu doğuran rahatsızlığın sanık tarafından bilinip bilinmediği hususudur. Bilinememesi durumunda 18 yaşından büyük mağdurenin rızası ile gerçekleştirdiği eylemlerin suç olmadığını düşünen sanık 5237 sayılı TCK’nin 30/3. maddesi uyarınca düştüğü hatadan yararlanacak ve hukuka aykırılık unsuru oluşmadığından eylem suç teşkil etmeyecektir.”.8
Rızanın suçun oluşmasından evvel ya da suçun icra edildiği sırada verilmiş olması gerekmektedir. Mağdur kendisine yönelik cinsel hareket neticesinde kendisini ifade edemeyecek derecede korkabilir. Bu ve benzeri durumlarda “sükunetin” “ikrar”, yani rıza manasına gelmeyeceği tartışmasızdır. İspanya Meclisi geçtiğimiz günlerde çıkardığı “Cinsel Rıza Yasası” ile, ancak açık ve net şekilde belirtilmesi durumunda rızanın varlığından bahsedileceğini kabul etmiştir.9 Burada ehemmiyet arz eden kısım mağdurun hareketinin veya ifadesinin tereddütsüz rızasının olup olmadığıdır.
5. SONUÇ
Sonuç olarak, ülkemizde cinsel saldırı suçu sıkça karşımıza çıkan bir suç tipi olmasına karşın kan dondurucu olaylarla da karşılaşmaktayız. Cinsel saldırı suçunun toplumsal etkisinin yüksek olması ve toplum nezdinde büyük infialler yaratması sebebiyle suçun kapsamı ve cezası artmakta ve caydırıcı bir nitelik kazanması yönünde çalışmalara sahne olmaktadır.
Cinsel saldırı suçunda delillerin kimi zaman toplanmasının güç ve bazen de ahlaki ölçütler de göz önüne alındığında sıkıntılı olduğu günümüzde tutarlı olduğu takdirde mağdur beyanın karara esas alındığı çokça dosya bulunmaktadır. Hal böyle olunca en çok da rızanın bulunup bulunmadığı ya da nitelikli halin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda tereddütler oluşmaktadır. Rızanın varlığı halinde suç oluşmaktan çıkmakta ve kişinin cinsel özgürlüğü içerisinde değerlendirilmektedir. Bu sebeple rızanın varlığı büyük önem arz etmekte ve somut olaylar irdelendiğinde en sık araştırma konusu yapılan hukuki kavramlardan olmaktadır. Rızanın varlığı sadece cinsel saldırı suçunun basit halinde değil aynı zamanda nitelikli hallerinde de aranmaktadır.
Cezayı arttıran nitelikli haller kanunda sayılmış olup derinlemesine incelmesi adına gerekçesine de bakılması gerekmektedir. Sarkıntılık ise cezayı azaltıcı bir nitelikli hal olup cinsel saldırının icrasının hafifliği neticesinde sarkıntılığa hükmedilebilmektedir.
KAYNAKÇA