*Av. Sibel ÖZTÜRK, LL.M., Öğr. Stj. Av. Gülsüm BUYRUK
Ceza yargılaması esas olarak soruşturma (savcılık aşaması) ve kovuşturma aşaması (ceza davası) olmak üzere iki evreden oluşmaktadır. Soruşturma aşaması suç şüphesinin yetkili merciilere ulaşması ile başlayıp savcı tarafından hazırlanan iddianamenin mahkemece kabul edilmesiyle yahut suç teşkil ettiği iddia edilen eylemin gerçekleştiğine dair yeterli delil elde edilememesi üzerine takipsizlik kararı verilmesiyle son bulur. Kovuşturma aşaması ise iddianamenin mahkemece kabulünden kararın kesinleşmesine kadarki süreci kapsamaktadır.
Savcı tarafından yürütülen soruşturma aşamasında suç iddiasına ilişkin tüm deliller toplanarak yeterli şüpheye ulaşılması halinde bir iddianame hazırlanır. İddianamede suç teşkil eden kanuna aykırı eylem veya eylemlerin oluş şekli ayrıntılarıyla anlatılarak savcı tarafından suçun hukuki nitelemesi yapılır ve şüphelinin Türk Ceza Kanunu’nun ihlal edildiği öne sürülen maddeleri uyarınca cezalandırılması talep edilir.
CMK m. 225 uyarınca hakim iddianamede gösterilen fiilin hukuki değerlendirmesini yaparken iddia ve savunmayla bağlı değildir. Yalnızca fiil ve fail unsurları bakımından yargılamanın sınırlılığı söz konusu olmaktadır. Mahkeme cezanın artırılmasına, cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya suçun hukuki niteliğinin değişmesine karar verebilir.
Kovuşturma aşamasında mahkeme şüpheli tarafından gerçekleştirilen eylemlerin farklı bir suçun unsurlarını meydana getirdiğine yönelik kanaat oluşturursa suç vasfı değişir. Yani suç vasfının değişmesi, sanığın iddianamede cezalandırılması istenen hükümlerden değil de sanığa isnat edilen eylemin bu hükme uymaması ve başka bir ceza maddesine uyması halidir. Suç vasfının değişmesine örnek olarak:
halleri verilebilir.
Kanunun 226. maddesine göre suçun niteliğinin değişmesi olarak adlandırılan bu durumun gerçekleşmesi ve ilk defa duruşmada ortaya çıkması halinde, mahkeme bu durumdan sanığı haberdar edecek ve ona bu konuda kendisini isnat edilen suçlamalara karşı savunma imkanı sunacaktır (ek savunma). Böylelikle suçun hukuki niteliğinin değişmesinden önce sanığa haber verilip savunmasını yapması için uygun şartlar sağlanmadığı takdirde iddianamede ihlal edildiği öne sürülen kanun maddelerinden başka kanun hükmüyle sanığın mahkum edilemeyeceği kanunda düzenlenmiş olduğu görünmektedir.
Sanığa değişen suç vasfıyla birlikte hükme esas alınan maddi vakalar bildirilip ek savunma yapması için uygun zaman ve ortam şartlarına uyularak fırsat tanınmalıdır. Ek savunma hakkı “adil yargılanma hakkı” kapsamında olup, savunmanın hazırlanması için sanığın yeterli zamana ve kolaylıklara da sahip olması gerektiği AİHS tarafından da düzenlenmiştir. Aksi kabulün savunma hakkının kısıtlanması ve “silahların eşitliği” ilkesinin ihlali anlamına gelir, bu anlamda İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 3. fıkrasına ve Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olur.
Anayasa Mahkemesi Ufuk Rıfat Çobanoğlu başvurusunda: “Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı, suçu öğrenme (isnadın bildirilmesi) hakkı ile de doğrudan ilişkilidir. Sanığa veya müdafiine savunma için gerekli hazırlıkları yapmaları amacıyla iddianamenin tebliğiyle duruşma günü arasında yeterli bir sürenin verilmesi gerekir. Aynı şekilde suçun hukuki vasıflandırmasının değişmesi halinde de savunmanın yeniden hazırlanması için gerekli zaman ve kolaylıklar sağlanmalıdır. Nitekim bu anayasal gereklilikler ilgili usul kurallarında da belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanunun 176. maddesinin (4) numaralı fıkrasına göre sanığa, suçlamaların maddi ve hukuki dayanaklarını bildiren iddianamenin tebliği ile savunma arasında en az bir haftalık sürenin bulunması gerekmektedir. Ayrıca 5271 sayılı Kanunun 226. maddesi uyarınca sanığın ek savunmasının alınması gerektiği durumlarda istemi halinde sanığa veya müdafiine ek savunmasını hazırlamak için süre verilmesi bir zorunluluktur” denmek suretiyle, ek savunma hakkının Anayasa tarafından da koruma altına alındığı görünmektedir.
Suç Vasfındaki Değişikliğin Şüpheli Lehine Olması Halinde Ek Savunma Hakkı
Suç vasfındaki değişikliğin şüphelinin aleyhine olabileceği gibi lehine de olması mümkündür. CMK m. 226 gerekçe olarak: ‘Suçun hukuki niteliğindeki değişme sanığın yararına da olsa uyulur. Sanık istemde bulunursa ek savunmasını hazırlaması için kendisine süre verilir. Ayrıca duruşma aşamasında meydana gelen fiili ve hukuki değişiklikler nedeniyle iddia ve savunmanın gerektiği şekilde hazırlanabilmesi için de istem üzerine veya mahkemece re’sen, duruşmaya ara verilebilir.’ Denilmek suretiyle ek savunma hakkının varlığında suç vasfının sanık lehine yahut aleyhine değişmiş olması hususları farklılık arz etmediğini gözler önüne sermiştir.
İki durum arasında farklılık arz eden nokta hüküm kurulması aşamasında açığa çıkmaktadır. Zira suçun hukuki nitelemesinin daha ağır cezayı gerektirecek şekilde değişmesi yahut duruşma aşamasında ortaya çıkan cezanın arttırılmasını veya ek güvenlik tedbiri uygulanmasını gerektirecek hallerin vuku bulması durumunda sanığa ek savunmasını yapabileceği uygun koşullar oluşturulmadıkça mahkemece iddianamede yer alan sevk maddeleri dışında başka bir suçtan hüküm kurulması mümkün değildir. Oysa suç vasfının sanık lehine değişmesi durumunda sanık ve vekiline suçun değişen hukuki niteliği hakkında bildirim yapılmasına rağmen duruşmada hazır bulunmayarak ek savunma hakkını kullanmaması halinde yokluklarında hüküm kurulması mümkündür.
Suçun vasfı lehe veya aleyhe olacak şekilde sonuçlanması fark etmeksizin, sanık ne ile suçlandığını, suçunun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, delillerini sunabilmeli ve kendisini savunabilme hakkını kullanabilmelidir, yani sırf sanığa daha az ceza verileceğinden bahisle sanığın savunma hakkının kısıtlanması kabul edilemez. Çünkü bu durum adil yargılanma hakkına ve silahların eşitliği ilkelerine aykırıdır. Bununla birlikte iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılarak, davaya konu edilmeyen eylemden dolayı yargılama yapılıp, hüküm kurulması kanunlara aykırıdır. Örneğin, iddianamedeki hırsızlık suçu yargılama sırasında suç eşyasının kabul edilmesi veya satın alınması olarak nitelendirilmişse yeni suçun cezası daha az bile olsa, mahkeme tarafından karar verilmeden önce sanığa ek savunma hakkı tanınmalıdır.
Mahkeme “davasız yargılama olmaz” ilkesi gereğince iddianamede düzenlenmiş suçtan bağımsız bir suç hakkında kovuşturma yapamaz. İki durum arasındaki ayrım şu şekildedir: Kovuşturma aşamasında eylem aynı kalmış fakat isnat edilen suçun vasfı değişmiş ise bu durumda sanığa ek savunma hakkı verilerek kovuşturmaya devam edilir. Ancak kovuşturma esnasında söz konusu eylemden başka bir eylem meydana geldiği anlaşılırsa ve buna bağlanacak bağımsız bir suç oluşacaksa yeni bir iddianame düzenlenmesi gerekir.
‘Sanık hakkında hırsızlık suçundan kamu davası açıldığı halde sanığa ek savunma hakkı verilmeden 5237 sayılı TCK’nın 165/1 maddesinde yer alan suç eşyasının satın alınması suçundan cezalandırılmasına karar verilerek 5271 sayılı CMK m. 226/1’e aykırı davranılması hukuka aykırıdır (Yargıtay 2. Ceza Dairesi- Karar: 2017/7713).’
‘Sanıkların “nitelikli dolandırıcılık” suçundan cezalandırılması için açılan davada “hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma” suçundan CMK m. 226/1 uyarınca “ek savunma” verilmeksizin mahkumiyet hükmü kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 23. Ceza Dairesi- Karar: 2016/8552).’
Sonuç
Mahkeme iddianamede gösterilen fiilin hukuk yönünden değerlendirilmesini yaparken tümüyle serbesttir, iddia ve savunma ile de bağlı değildir. Mahkeme suçun hukuki niteliğinin değişmesini (suçun vasfının değişmesi) veya cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektiren nedenlerin ilk defa duruşmada ortaya çıkması hâlinde sanığı haberdar etmeli ve ona bu konuda savunma olanağı sağlamalıdır. Bu kurala, ilke olarak, suçun hukukî niteliğindeki değişme sanığın yararına da olsa uyulur. Suçun vasfı lehe veya aleyhe olacak şekilde sonuçlanması fark etmeksizin sanığa ek savunma hakkı tanınmadan mahkumiyet kararı verilememelidir. Bu ilke anayasa ve İnsan Hakları sözleşmesinde de adil yargılanma ve silahların eşitliği adı altında korunmaktadır.