Makaleler

Daha fazla bilgi için,
lütfen bizimle iletişime geçin


Kurucu Ortak Avukat

Adil Yargılanma Hakkı

* Av. Yakup ERİKEL, Stj. Av. R. Betül SOYSAL

Adil yargılanma hakkı demokratik toplumlarda vazgeçilmez nitelikte bir haktır. Hukukun üstünlüğünün temel yapıtaşıdır. Devletler hukukun üstünlüğüne riayet etmek zorundadırlar. Devletler bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruma altına almak ve kullanmalarına engel olmamakla yükümlüdür. Her birey suçu ne olursa olsun veya kim olursa olsun adil ve hukuki olarak yargılanma hakkına sahiptir. Adil yargılanma hakkı devletlerin iç hukuklarında ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6 ‘da düzenlenmiş ve birçok milletlerarası belgede kaleme alınmış evrensel bir haktır. Hukukumuzda 1982 Anayasası madde 36’da düzenlenmiştir.

Adil yargılanma hakkının yerine getirilmesinden öncelikli olarak ulusal yargı makamı sorumludur. Ve sadece yargılama sürecinde değil, önceki ve sonraki evrelerde de gözetilmesi ve ihlal edilmemesi   gereken bir haktır.

Türk hukukunda adil yargılanma hakkının koruma altına alınmasının yanı sıra milletlerarası sözleşmelerde korunan bir hak olduğundan dolayı bu milletlerarası sözleşmelerin kanun hükmünde olduğu ve hukukumuz ile bu sözleşmeler arasında aynı konuda farklı hükümler sebebiyle uyuşmazlık çıkması halinde milletlerarası sözleşmelerin uygulanacağı anayasamızda düzenlenmiştir.

Yargılama, kanuna dayanır ve kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından kanunda düzenlenmiş özel yargılama usulleri doğrultusunda uyuşmazlık hakkında hüküm verilerek gerçekleştirilir. Ve tüm süreçte adil yargılanma hakkına uygun olmak zorundadır. Aksi halde hak ihlalleri meydana gelir. Hakkı doğrudan ihlal edilen her birey Türk hukukuna bağlı olarak Anayasa Mahkemesine ve uluslararası mahkeme olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurarak ihlali mahkemeye taşıyabilir. Anayasa mahkemesine başvurulduğunda karar beklenmeden aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de başvurulabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulduğu takdirde ihlale yönelik olarak verilen karar Türk Mahkemelerinde bağlayıcılık kazanmamaktadır. Lakin Anayasa Mahkemesi’nde açılacak olan davaya delillerin yanına eklenerek işlerlik kazandırılabilir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Düzenlenmiş Adil Yargılanma Hakkı

Sözleşmenin 6. maddesinde düzenlenmiş uluslararası temel hak ve hürriyettir.

1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendilerine yöneltilen suçlamaların esas konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar aleni olarak verilir. Ancak demokratik toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde ya da aleniyetin adil yargılanmaya zarar verebileceği kimi özel durumlara ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatabilir.

2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.

3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki haklara sahiptir:

-Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek,

-Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak,

-Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek,

-İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek,

-Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.

Demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün işleyişi ve gelişmesi açısından önemli bir yere sahip olan bu madde dar yorumlanamayacağı, geniş yorumlanması gerektiğini gösteren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen birçok mahkeme kararı bulunmaktadır.

Adil yargılanma hakkı medeni ve ceza davalarında uygulanmakla birlikte istinaf yargılamasında, hatta Türk Anayasa Mahkemesinde görülen davalarda da karşımıza çıkan bir haktır. Bu hakka ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde medeni yargılamasında da uygulandığı gibi özellikle ceza yargılamasında ön plana çıkmaktadır. Maddenin sadece kovuşturma evresinde değil soruşturma evresinde de Cumhuriyet savcısı tarafından uygulanmalı ve gözetilmelidir. Hakkın korunması dava süreci başlamadan önce de dikkate alınmak zorundadır. Özellikle maddede geçen ’‘ Bir suçla itham edilen kimse’’ durumunda itham; gözaltı, iddianame veya tutuklama kararı ile de başlayabilir. Dava öncesinde, dava aşamasında ve hatta dava sonrasında verilen kararın infazı gibi duruşma sonralarını da kapsayan bir haktır. Yani sadece dava sürecini ilgilendirmez. Adil yargılanma hakkı, ulusal kanunlarda temyiz hakkı tanımış olsa bile temyiz hakkına hususunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ceza davalarına ilişkin 7 nolu ek protokol gereği temyiz hakkı tanınmamaktadır. Ancak ulusal kanun temyiz hakkı tanıdığı durumlarda ulusal mahkemelere 6.madde kapsamı içinde de hak ihlaline yönelik temyiz başvurusu yapılabilir.

Adil yargılanma hakkına ilişkin hak ihlalleri dava bakımından bütünüyle ele alınmaktadır. Dava sürecindeki her işlemi kapsar. Bu hakkın uygulanması açısından sorumluluk özellikle hakimde bulunmaktadır. Yargılamanın mahkeme önünde yapılması, hâkimin tarafsız ve bağımsızlığı, kanıtların incelenmesi, mahkeme huzurunda yapılan açıklamaların dikkate alınması, tanıkların usulünce dinlenmesi, duruşmaların gereksiz uzatılmaması, davanın seyri, gerekçeli karar verilmesi, karara yön veren içeriklerin özenle incelenmesi bakımından hâkimin görevi büyük önem taşımaktadır. Aynı zamanda Cumhuriyet savcısı bakımından soruşturma evresinde delillerin dikkatle toplanması, soruşturma süresinin uzatılmaması, iddianame hazırlanırken tarafsız ve mevcut deliller ışığında hazırlanması; masumiyet karinesinin dikkate alınması ve sanığın işkence veya kötü muameleye maruz kaldığına dair işaretlerin bulunması durumunda bunun irdelenmesi de adil yargılanma kapsamında değerlendirilebilir.

Adil yargılanmanın ihlallerine yönelik birçok duruma örnek verilebilir. Medeni haklar bakımından oluşan uyuşmazlıklardaki ihlallerin üzerinde durmak gerekirse, bir mesleğin icrasına yönelik mesleğini yapan birey ile mesleğinin bağlı olduğu kurum ile arasında çıkan uyuşmazlıklarda gündeme gelebilir. Bu konuya örnek olarak avukat ve bağlı olduğu baro ile arasında uyuşmazlık ortaya çıkması, doktor ile muayene için İl Sağlık Müdürlüğü’nden izin alınması hususuna yönelik uyuşmazlıklar da adil yargılanma ilkesi ihlal edilebilmektedir. Aile hukukuna ilişkin davalarda, çocukların korunması ve çocukların velayetine ilişkin davalar, evlat edinme, soybağı uyuşmazlıklarında ihlal gündeme gelebilmektedir. Emeklilik haklarına ilişkin uyuşmazlıklar, sosyal sigorta, malullük de bu hakkın riayet edilmesi gereken uyuşmazlıklardan olup.  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde madde kapsamına girmektedir.

Adil yargılanma hakkı bakımından ihlaller özellikle ceza yargısında karşımıza çıkmaktadır. Esasa ilişkin çözüm yapacak mahkemenin ve hâkimin uyuşmazlığın çözümü esnasındaki tutumları hak ihlalini doğurabilir. Bu ihlallere en belirgin örnek ceza mahkemesinde hükmün açıklanmasından önce karar duruşmasında heyetin kararının ne yönde olacağını henüz duruşmaya çıkmadan önceden belli olmasıdır. Bu adil yargılanma hakkına, mahkemenin tarafsızlığına aykırılıktır. “Herkes suçluluğu mahkeme kararı ile ispat olunmadığı sürece masumdur.”  lafzına dayanan masumiyet karinesi gereğince karar duruşmasına çıkılmadan önce hüküm hakkında bir karara yönelik eğilimin olması, fikir birliğinin bulunması bu hak ile bağdaşmaz. Son duruşmada bile olunsa ve hatta kural olarak delillerin toplanma aşaması soruşturma evresinde sona ermesi gerekse bile; kovuşturma evresinde tartışılan delillere ek olarak dava sürecinde ele geçirilen, daha önceden ulaşılamamış yeni ve önemli bir delilin varlığı duruşmanın seyrini değiştirilebilmekte ve hatta kararın değişimini bile sağlayabilmektedir.

Keza hakimlerin şahsi bir husumetinin bulunması ile taraflı davranması, kendi içgüdüleri veya uzmanlık alanlarına dayanarak karar vermesi, kararın gerekçesiz oluşu hem kanuna hem de adil yargılanma ilkesine aykırılıktır. Kovuşturma evresinde dava sürecinde hangi tarafın tanığı olursa olsun eşit şartlarda dinlenmesi gerekirken bu kurallara riayet edilmemesi, delillerin tartışılması aşamasında yanlı bakış açısıyla müdahalede bulunulması ihlal sebebidir.

Adil yargılanma hakkının ihlali dava sürecinde makul sürenin aşılması bakımından gündeme gelmektedir. Makul sürenin hesabında; davanın karmaşıklığı, başvurucunun davranışı, devletin adli ve idari makamlarının tutumları dikkate alınmaktadır. Acil olarak görülmesi gereken sanığın tutuklu bulunduğu davalarda davanın hızlıca normalden daha kısa sürede çözülmesi gerekirken, sürenin uzatılması durumunda da makul süre aşılmış olabilir.

 Delillerin toplanma aşaması olan soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının tavrı önem arz eden husustur. Soruşturma sürecini gereksiz uzatması, bazı delillerin göz ardı edilerek iddianame hazırlanmasının geciktirilmesi yine bu ilkeye aykırılıktır.

Suç kavramı açısından değinecek olursak ulusal mevzuatta suç olarak düzenlenen bir fiil Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da suç olarak kabul edilmektedir. Ulusal mevzuatta suç olarak değil de idari yaptırım veya kabahat olarak nitelendirilmişse bu nitelendirilme Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bağlayıcı değildir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı:

‘Eğer işlenen bilfiil ceza yerine disipline ilişki olarak sınıflandırılmak veya karma bir suçun failini ceza yerine disipline ilişkin olarak yargılamak sözleşme devletlerin kararlarına bırakılırsa, o zaman adil yargılanma hakkının korunmasına ilişin maddenin hükümlerini ve yaptırımlarını ortadan kaldırmak isteyen devletler; bir sürü fiilini suç olmaktan çıkarabilirler’ Bu karardan anlaşılacağı üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi devletlerin ihlallerden kaçmasını engellemek amacıyla ulusal kanunların nitelendirmesinden ayrı olarak kendi nitelendirmesine yönelik başvuruları incelemekte ve karar vermektedir. 

Anayasa Mahkemesi Kararları Işığında Adil Yargılanma Hakkı

Temel ve evrensel bir hak olarak Adil yargılanma hakkı 1982 Türk Anayasasında madde 36’ da düzenlenmiştir.

Madde 36: Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Adil yargılanma hakkına 1982 Anayasasından önce 1961 Anayasasında da insan hakları olarak değinilmiştir. 1982 Anayasası madde 10’da Yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu; şehir gazi ve engellileri için düzenlenen imtiyazların eşitlik ilkesine aykırılık sayılmayacağı, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınmayacağı ve devletin adli ve idari makamlarının bu ilkelere uygun harekete etmesinin zorunlu olduğu düzenlenmiştir. 

Madde 19’da ise kişi hürriyeti ve güvenliği başlığıyla kaleme alınmıştır: 

Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen: Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.

Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.

(Değişik birinci cümle: 3/10/2001-4709/4 md.) Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırk sekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal (…)[14] ve savaş hallerinde uzatılabilir.(Değişik fıkra: 3/10/2001-4709/4 md.) Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.

Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.

Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.

(Değişik: 3/10/2001-4709/4 md.) Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.

Türkiye’de davaların makul sürede bitirilememesi, adil yargılanma hakkının ihlalinin en çok görüldüğü hallere örnek verilebilir. Avrupa insan hakları mahkemesi süre hesabını;  davanın karmaşıklığı, başvurucunun ve yargılama makamın tutumu gibi etkenlere bakarak yapmaktadır. Ülkemizde ise makul süre göz ardı edilmekte ve gereksiz gecikmelerin önüne geçilememektedir. Türk Mahkemeleri bu süre uzamalarını önlemekle ve bunun için çaba göstermekle yükümlüdür. Taraflar dava süresi uzadıkça zarara uğramakta ve adil yargılanma hakkıyla birlikte birçok menfaati ihlal edilmektedir. Makul sürenin gereksiz uzaması adil yargılanma hakkının ihlali olarak bahsetsek de sözleşmede ve kanunda bulunan diğer maddelerdeki tüm ihlal konuları gibi tüm hukuk düzeninin adil ve hukuki zeminini olumsuz etkilemektedir.

 Makul sürenin aşılmasıyla adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı:

AYM, B.E. Başvurusunda (Başvuru numarası:2012/625, Karar tarihi: 9/1/2014) Toplam 7 yıl 3 ay 27 gün süren ceza davasında, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.