Rekabet Kurulu, 12 Haziran 2025 tarihli ve 25-22/528-353 sayılı kararıyla, Borusan Lojistik hakkında daha önce tesis edilen ve mahkeme kararlarının gereği olarak alınan 06.02.2025 tarihli kararın geri alınmasına hükmetti. Bu karar, yalnızca çalışan ayartmama anlaşmaları kapsamında verilen önceki uzlaşma kararlarının değil, aynı zamanda uzlaşma kurumunun yargısal denetimle ilişkisine dair sınırların da netleştiği önemli bir dönüm noktası oldu.
Kurul, 2022 yılında başlattığı iş gücü piyasalarına yönelik rekabet ihlalleri soruşturması kapsamında Borusan Lojistik Dağıtım Depolama Taşımacılık ve Ticaret A.Ş. (Borusan) ile Testinium Teknoloji Yazılım A.Ş. arasındaki çalışan ayartmama hükmünü incelemişti. Borusan, 4054 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca uzlaşma sürecine başvurmuş; yapılan görüşmeler sonunda Kurul, 30.03.2023 tarihli ve 23-16/287-100 sayılı kararıyla söz konusu hükmün 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesini ihlal ettiğine hükmetmiş ve şirkete 31.369.529,22 TL idari para cezası uygulanmasına karar vermişti.
Borusan, daha sonra Kurulun benzer dosyalarda farklı gelir hesaplama yöntemleri uyguladığını ileri sürerek, İYUK m. 11 kapsamında Kurul kararının yeniden değerlendirilmesini talep etti. Ancak bu talep 07.09.2023 tarihli ve 23-41/799-283 sayılı kararla reddedildi.
Borusan, uzlaşma sürecinde belirlenen cezanın hesaplama yöntemini “eşitlik ilkesine aykırı” buldu ve kararı yargıya taşıdı. Ankara 18. İdare Mahkemesi, 08.11.2024 tarihli ve E.2023/2444, K.2024/1846 sayılı kararıyla Kurul kararını iptal etti. Mahkeme kararında şu tespitler öne çıktı:
•Uzlaşma metninde yer almayan unsurların yargı denetimine tabi olduğu,
•Aynı ihlal nedeniyle ceza alan teşebbüsler arasında farklı hesaplama yöntemlerinin kullanılmasının Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu,
• Uzlaşma sürecinde ihlali kabul eden teşebbüslerin hesaplama hatalarını da kabul ettikleri şeklinde yorum yapılamayacağı,
• İdarenin takdir yetkisinin sınırsız olmadığı.
Bu gerekçelerle, Kurul’un ceza hesaplama yönteminin hukuka uygun olmadığı sonucuna varıldı.
Mahkeme kararını yerine getirmek amacıyla Rekabet Kurulu, 06.02.2025 tarihli ve 25-04/111-63 sayılı kararıyla, Borusan’a uygulanan idari para cezasını yeniden hesapladı ve bu kez 3.293.577,40 TL olarak belirledi. Ancak, bu karar alınırken, Kurulun istinaf başvurusu da Ankara Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesi tarafından incelenmekteydi.
Bölge İdare Mahkemesi, 07.05.2025 tarihli ve E.2025/228, K.2025/604 sayılı kararıyla istinaf talebini kabul ederek ilk derece mahkemesinin iptal kararını kaldırdı. Daire, 4054 sayılı Kanun’un 43. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca, uzlaşma sürecini kabul eden teşebbüslerin artık uzlaşma metninde yer alan idari para cezasını veya diğer hususları dava konusu yapamayacaklarını vurguladı. Bu tespitle birlikte, istinaf mercii uzlaşma kurumunun nihai ve bağlayıcı niteliğini bir kez daha teyit etmiş oldu.
İstinaf kararı doğrultusunda Rekabet Kurulu, 12.06.2025 tarihli toplantısında (Karar No: 25-22/528-353), 06.02.2025 tarihli kararın alınmasına neden olan yasal gerekliliğin ortadan kalktığını belirterek bu kararın geri alınmasına hükmetti. Böylece, Borusan’a ilişkin ilk uzlaşma kararı (30.03.2023 tarihli 23-16/287-100 sayılı karar) yeniden geçerlilik kazandı.
Bu karar, Türk rekabet hukukunda uzlaşma kurumunun dokunulmazlığına ilişkin sınırları açık biçimde çizdi. Artık; uzlaşma metnini kabul eden teşebbüsler, ceza miktarını veya hesaplama yöntemini yargı konusu yapamayacak; uzlaşma sürecinin ardından verilen idari para cezaları kesin ve bağlayıcı nitelik taşıyacak; uzlaşmanın geri alınması veya değişmesi ancak yasal zorunluluk halleriyle mümkün olabilecek.
Kurulun bu yaklaşımı, hem uzlaşma usulünün güvenilirliğini pekiştirmekte hem de yargısal belirsizlikleri ortadan kaldırarak teşebbüslere öngörülebilirlik sağlamaktadır.
Rekabet Kurulu’nun 25-22/528-353 sayılı kararı, uzlaşma mekanizmasının Türk rekabet hukukundaki bağlayıcı ve kesin niteliklerini yeniden teyit eden emsal bir karardır. Bu süreç, iptal – istinaf – geri alma zinciri içerisinde, uzlaşmanın yalnızca bir iş birliği aracı değil, aynı zamanda kesin bir hukuki sonuca bağlanmış irade beyanı olduğunu göstermiştir. Kurul’un bu yaklaşımı, gelecekteki uzlaşma başvurularında hem hukuki güvenliği hem de idari istikrarı güçlendirecek niteliktedir.